26 Eylül 2024 Perşembe

'Hayata dönüş dediler ama hayatları yok ettiler'

19 Aralık katliamının 19. yılında düzenlenen panelde, katliamlarla yüzleşmek ve hesap sormak için de toplumsal hafızanın diri tutulması gerektiği vurgulandı. Ölüm orucu direnişçisi Nihat Göktaş, hapishaneleri teslim almak ve tutsakları susturmak için operasyonun gerçekleştirildiğini vurguladı, "İronik şekilde hayata dönüş diyorlar ama hayatları yok ettiler" diye konuştu.

İSTANBUL - "Hayata dönüş operasyonu" adı altında devrimci tutsakları teslim alma amacıyla düzenlenen ve 28 devrimcinin can feda direnerek hayatını kaybetmesine neden olan 19-22 Aralık katliamının 19. yılında panel düzenlendi.

Wernico Korsakofflular ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Girişimi'nin "19. Yılında 19-22 Aralık Katliamını Unutmadık Unutturmayacağız, Direnmeye, Dayanışmaya" şiarıyla düzenlediği panelde THİV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, ölüm orucu direnişçisi Nihat Göktaş, Prof. Dr. Hakan Gürvit ve gazeteci-yazar Temel Demirer konuşmacı olarak katıldı.

Panel İstiklal Caddesi'ndeki Divriği Kültür Merkezi'nde gerçekleşirken, salona "Dayanışma yaşatır, yaşatacağız" yazılı pankart ile 19 Aralık direnişinde hayatını kaybeden Ahmet İbili, Ali Ateş, Ali İhsan Özkan, Alp Ata Akcagöz, Asur Korkmaz, Berrin Bıckılar, Cengiz Çalıkoparan, Ercan Polat, Fahri Sarı, Fidan Kalşen, Fırat Tavuk, Gülser Tuzcu, Halil Önder, İlker Babacan, İrfan Ortakçı, Murat Ördekçi, Murat Özdemir, Mustafa Yılmaz, Nilüfer Alcan, Özlem Ercan, Rıza Poyraz, Şefinur Tezger, Seyhan Doğan, Sultan Sarı, Umut Gedik, Yasemin Cancı, Yazgülü Güder Öztürk, Hasan Güngörmez'in fotoğrafları ile katliama karşı sokakta yapılan eylemlerin fotoğrafların yer aldığı pankartlar asıldı.

AÇLIK GREVİNDE B1 VİTAMİNİN ÖNEMİ
Moderatör Ferit Barut, Maraş katliamının da yıldönümü olduğunu hatırlattı ve katliamda hayatını kaybedenleri andı. 

Söz alan Prof. Dr. Hakan Gürvit, bu ülkedeki açlık grevleri sonuçları arasındaki tıbbi sürecin derin bir tarihi olduğunu kaydetti. Wernike Korsakofflu hastalığı hakkında bilgi veren Gürvit, ölüm orucu direnişi sonrasında yapılan yanlış tedavinin bu hastalığı tetiklediğini kaydetti. 1996 açlık grevlerinde 63. günde içeri giren heyet içinde yer aldığını hatırlatan Gürvit, içeride hayatını kaybetmek üzere olan bir direnişçiye çaresizce müdahale ettiğini ve hayatının en kötü anılarından biri olduğunu belirtti. B1 olarak da bilinen tiyaminin önemine dikkat çeken Gürvit, tiyamin kullanan direnişçilerin sağlıklarının kullanmayanlara nazaran daha iyi olduğunu kaydetti. Gürvit, "Nuriye ve Semih 324 gün açlık grevi yaptı ve bir rekor. Tiyamin kullandılar ve hiçbir sağlık sorunları yok bugün" dedi.

'TUTSAKLAR HEM BİRBİRİNDEN HEM DE DIŞARIDAN İZOLE ETMEK İSTENİYORDU'
Ölüm orucu direnişçisi Nihat Göktaş da sözlerine devrim şehitlerini anarak başladı. F Tiplerine ilişkin vurgu yapan Göktaş, "Defalarca 19 Aralık'ta yaşanan vahşeti ve direnişi anlattık. O nedenle daha çok operasyondan ziyade F Tiplerinin kurulmasındaki amaç ve niyetlerine vurgu yapmak gerek" ifadesini kullandı. Göktaş, F Tipi tecridi hedeflediğinin de altını çizdi. Sadece hapishanelerde değil gelişen teknolojiyle tek merkezden her şeyi kontrol etmenin dışarıda da uygulandığına dikkat çeken Göktaş, "Ne yazık ki insanların neredeyse evlerine, özel yaşamlarına kadar gözlemleyecek bir sistem söz konusu. Kuşkusuz denetleme, her şeye hakim olma değil F Tipi'nde tutsakları birbirinden izole etme, dışarısıyla da tecrit uygulamak hedefleniyordu" diye konuştu.

GÖKTAŞ: 'HAYATA DÖNÜŞ' DİYE HAYATLARI YOK ETTİLER
F Tipi ve tecrit uygulamalarıyla tutsakların nesneleştirilmeye çalışıldığını kaydeden Göktaş, "Mahkum edilen tutsakların ruh halinin teslim alınması hedefleyen bir içeriye sahip. F Tiplerini ilk televizyonlarda beş yıldızlı otel gibi gösterdiler. En basitinden Ergenekon soruşturmasından tutuklananlar F Tipi'ne götürüldüklerinde resmen hastalandılar, psikolojik olarak yıprandılar. Kamuoyu tepkisi oluşmasıyla hepsi GATA'ya sevki sağlandı" ifadesini kullandı. 

Dönemin politikalarını hatırlatan Göktaş, hapishaneleri teslim almak ve tutsakları susturmak için operasyonun gerçekleştirildiğini vurguladı, "İronik şekilde hayata dönüş diyorlar ama hayatları yok ettiler, kararttılar" dedi.

FİNCANCI: ULUCANLAR PİLOT UYGULAMAYDI, CEZAEVLERİNE YAYILDI
"Biliyoruz bu topraklarda çok fazla acı ve yüzleşmeyi gerçekleştirmek kolay değil" diyen TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı toplumsal bellekte diri tutulduğu için bu katliamların sorumlularından hesap sorulacağını vurguladı. 90'lı yıllarda pek çok katliamın ardı ardına yaşandığını, açlık grevlerinin sürdüğü bir dönem olduğuna işaret eden Fincancı, "Aslında 19 Aralık katliamı gerçekleşirken o dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan çıkıp 'bir yıldır hazırlanıyoruz' demişti. Bir biçimde fark etmeden Ulucanlar'ın bir pilot uygulama olduğunu ve sonra cezaevlerinde yaygınlaştırdıklarını gördük" dedi.

F Tiplerine karşı direnen, haklarını koruyan tutsakları bastırmak, cezaevlerine hakim olma gerekçeleriyle katliamın gerçekleştiğini söyleyen Fincancı, "F Tiplerini hayata geçirmenin ötesinde yeni yeni işkence mekanları oluşturma çabalarıyla karşı karşıyayız. F Tiplerinden tutun da bütün cezaevleri işkence mekanına dönmüş durumda. Özellikle kendi başına kalma olanağı olmayan hasta mahpusların kendi başına tutulmaları, ölüme bir biçimde gönderilmesi, cezaevlerinde ölümlerin gerçekleşmesi bugün gördüklerimiz. Örneğin daha öncesinde hastalıklarla boğuşan mahpusların en azından son dönemlerinde yakınlarıyla vedalaşabileceği koşullarının oluştuğu bilinirken bugün göz göre göre cezaevinde ölüm e terk ediliyor mahpuslar" diye konuştu. Fincancı, yüzleşme gerçekleşmediği için de sorumluların yargılanmamasının yaşananların temel nedeni olduğunu dile getirdi.

Fincancı, TİHV'e yapılan başvuruların ne kadar ciddi bir saldırı altında olunduğunun göstergesi olduğunu kaydetti. Toplumsal hafızanın taze tutulmasının önemine dikkat çeken Fincancı, zor bir süreç olduğunu ve bu nedenle herkesin birbirini diri ve sağlıklı tutması gerektiğini söyledi. "Tiyamin çok anlamlı oldu. Türkiye'den başlayan bu adım bütün dünyaya yayıldı. Bir Filistinli mahpus 500'ün üzerinde bir günle rekoru kırdı. Türkiye'den başlayan bir durumdur, tiyamin kullanımının açlık grevcileri ve ölüm oruççularına önerilmesi" diyen Fincancı, kendilerinin de sağlıkçı olarak tiyamin önermek için çok tartıştıklarını aktardı. Direnişçilerin sakat kalmaması ve ölmemesi için bu desteğin çok kıymetli olduğun ve seslerini duyurmak için de onlara zaman sağlamak açısından da değerli olduğunu düşündüklerini belirtti. Fincancı, Malta Bildirgesi'ne açlık grevi direnişlerinde tiyamin kullanımına ilişkin de bir madde eklendiğini hatırlattı ve yürütülecek mücadelelerden insanlık onuruna yaraşır bir şekilde çıkacaklarını söyledi.

DEMİRER: 19 ARALIK'TAN BU YANA HAPİSHANELERDE YAŞANANLAR GUANTANAMO HUKUKUDUR
Son olarak gazeteci-yazar Temel Demirer ise olağanüstü şeylerin kitleler üzerinde olağanlaştığını söyledi. 19 Aralık'tan bugüne gelen sürecin egemenler tarafından olağanüstü olanların olağanlaştırıldığını belirten Demirer, Hikmet Sami Türk'ün operasyona ilişkin "bundan sonra hiç birşey eskisi gibi olmayacak" sözünü hatırlattı. 19 Aralık'tan bu yana hapishanelerde yaşananların insan hakları retoriğiyle anlaşılamayacağını ve tekelci dönemin Guantanamo hukuku olduğunu söyleyen Demirer, 19 Aralık'ın devlet politikası olduğunun altını çizdi.

"Hayata dönüş"ü ilk olarak Nazilerin Yahudi katliamına ilişkin kullandıklarını aktaran Demirer, MİT raporlarına uygun olarak "pasif", "caydırılabilir", "yok edilebilir" olarak sınıflandırılan üç çeşit tutsak seçildiğini belirtti. Demirer, katliama ilişkin davanın tutanaklarından aktarımlar yaptı.

Konuşmaların ardından panel soru-cevaplarla devam etti.