29 Eylül 2024 Pazar

Elif Bayburt yazdı | 'Tarafsız gazetecilik' mümkün mü?

Gazetecilik gerçeğin anlatılmasıdır. Gerçeklerin üstünü örtenlerin yanında yer alanların "tarafsızlık" safsataları ise en taraflı tutumdur. Aramızdaki en önemli fark ise; "tarafsızlık" safsatasının arkasına sığınanlar egemenlerin saklamaya çalıştığı gerçeklerin üzerini örterken, biz gerçekleri en yalın haliyle duyurarak ezilenlerden, emekçilerden, kadınlardan, LGBTİ+'lardan, Kürt halkından yana olduğumuzu en açık biçimde söylüyoruz.

Bir hafta önce Kapsül tarafından yayınlanan "Coğrafya Haberdir" başlıklı 2 bölümden oluşan çalışma, Türkiye'de gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğine dair pek çok tartışmaya ve köşe yazısına yol açtı, açmaya da devam ediyor. Bu yazının konusu da video dizisinden ve tartışmalardan bağımsız olmayacak. Serinin ilk videosunda, Diyarbakır'da 16 Haziran'da tutuklanan 16 Kürt gazetecinin çalışma arkadaşları ve ailelerinin tutuklama saldırısına ilişkin görüşlerine ve bu saldırının ana akımda yeterince yer bulmamasına ilişkin gayet haklı eleştiriler yer alıyor. İkinci videoda ise medya ombudsmanı Faruk Bildirici, Sedef Kabaş ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş'un bu eleştirilere yanıtları aslında eleştirilerin nedenini de çok güzel özetliyor.

Bildirici, Kabaş ve Durmuş'un iddiası ve aynı zamanda Kürt gazetecilere sahip çıkmayan pek çok meslektaşımızın iddiası, gazeteciliğin önüne herhangi bir siyasi kimliğin geçmemesi, gazeteciliğin "tarafsız" olması gerektiği ve Kürt gazetecilerin bunu başaramadığı yönünde. Peki, gerçekten "tarafsız" olabilir mi gazetecilik? Kısaca cevap vermek gerekirse, hayır.

Yasama, yürütme ve yargıdan sonra "dördüncü kuvvet" olarak nitelenen medya, doğası gereği taraflı olmak ve her zaman bir amaca hizmet etmek zorundadır. İnsan yapımı ve politikaya içkin, politikanın üzerinde etki sahibi bir olgunun tarafsız olabileceği inancı saçmalıktan başka bir şey değildir. Sizin, hangi haberi nasıl gördüğünüz, kaçıncı sayfada, kaç vuruş, hangi detaylarla vermeyi tercih ettiğiniz bile, önünüzde serili gerçeklikte bir taraf seçmektir. Açıkça Türkiye Cumhuriyeti'nden taraf olduğunu itiraf eden Sedef Kabaş yaptığı haberlerde Mardin'de polis kurşunuyla katledilen Adem Kara'yı görmüş müdür mesela? Halihazırda büyük bir çoğunluğu iktidar yanlısı sermaye grupları tarafından satın alınmış olan medya ve hem tarafsız olduğunu iddia edip hem iktidar karşıtı olmakla övünen düzen içi muhalefet partilerine yakın burjuva basın, Kürt coğrafyasında devlet eliyle yapılmış kaç katliama, kaç işkenceye, kaç gözaltı, tutuklama saldırısına, doğa talanına sırt dönmüştür? Ana akımın sırt döndüğü gerçekleri gündemleştiren özgür basın emekçilerine "taraflı" denilerek burun kıvrılırken, bu yapılan egemenden taraf olmak değilse nedir?

Bu tartışmalar sürerken işini yapmak için alanlarda olan özgür basın emekçileri de devlet tarafından hedef gösterilmeye, fiziksel, cinsel ve sözlü şiddete uğramaya, ölümle tehdit edilmeye, işkenceyle gözaltına alınmaya devam etti. Van'da 1 Eylül Barış Mitingi'ni takip eden gazeteciler Mesut Bağcı, Zelal Tunç, Berivan Kutlu ve Elfazi Toral polisler tarafından işkence gördü ve silah çekilip ölümle tehdit edildi. İstanbul'da aynı gün Barış Günü eylemlerini takip eden gazeteci Tuğçe Yılmaz, polis tarafından cinsel saldırıya uğradı. 3 Eylül'de tutsak yakınlarının Kartal'da düzenleyeceği basın açıklamasında polisin şiddet kullanarak alandan uzaklaştırmasına tepki gösterdiğim için özellikle hedef gösterildim ve işkenceyle gözaltına alındım, Mezopotamya Ajansı muhabiri Doğan Kaynak ise defalarca darp edildi. Bunlar sadece Eylül ayının başında yaşanan birkaç örnek. Bunlara sayısız örnek eklenebilir. Özgür basın, sağlık emekçilerinden tutsak yakınlarına, barış çağrısı yapanlardan LGBTİ+'lara, işçi direnişlerinden kadınların mücadelesine kadar siyasal iktidarın ve onun medyasının gözünü, kulağını kapattığı kesimlerin sesini yaymak isterken her gün, her eylemde polisin engelleme ve işkencesinin muhatabı oluyor.

Egemenlerin üstünü kapatmaya çalıştığı gerçekleri yazanlar sadece Türkiye'de hedef alınmıyor. Filistinli 30 yıllık El Cezire muhabiri Şirin Ebu Akile, 11 Mayıs'ta Cenin'de İsrail askerleri tarafından hedef gözetilerek katledildi. İsrail, askerlere ilişkin soruşturmayı açtığı gibi kapatırken, aylar sonra Ebu Akile'nin "İsrailli bir askerin silahından çıkan kurşunla yanlışlıkla vurulmuş olabileceğini" itiraf etti ancak, herhangi bir yaptırım uygulamayı reddetti. Ailesi hala adalet arıyor. Ebu Akile, Cenin mülteci kampı başta olmak üzere Filistin'in pek çok bölgesinde İsrail askerlerinin gerçekleştirdiği günübirlik baskın ve katliamları haberleştirdiği için hedef alınarak katledildi. Bir kez daha soruyoruz tarafsızlık nedir ve mümkün müdür?

Meksika'da sadece bu yıl içerisinde 14 gazeteci katledildi. Katledilen gazetecilerin neredeyse hepsi, devlet ve mafya arasındaki yolsuzluk, rüşvet ağları üzerine çalışıyordu ve yine neredeyse hepsi, haberlerini yaptıkları silahlı çeteler tarafından katledildi. Katledilen gazeteciler, halihazırda süregelen yolsuzlukları haberleştirdikleri için öldürüldü.

Videolara geri dönelim. Kemal Kurkut'un katledilmeden önceki son anlarını görüntüleyen Mezopotamya Ajansı editörü Abdurrahman Gök, şöyle söylüyor: "Okuduğum gazetelerde, Kürtlerin başına gelenleri göremiyordum. Bir Kürt olarak başladığım gazetecilikte, her haksızlığa uğrayanın haberlerini yapmaya başladım... Bir gazeteci elinde görüntü varsa, o görüntüde ne gördüyse onu anlatır."

Kemal Kurkut'un canlı bomba olduğu anlatılırken, biz anlatılanların gerçeği anlatmadığını Abdurrahman'ın çektiği görüntülerle öğrendik.

Mesele bu aslında. Gazetecilik gerçeğin anlatılmasıdır. Gerçeklerin üstünü örtenlerin yanında yer alanların "tarafsızlık" safsataları ise en taraflı tutumdur. Aramızdaki en önemli fark ise; "tarafsızlık" safsatasının arkasına sığınanlar egemenlerin saklamaya çalıştığı gerçeklerin üzerini örterken, biz gerçekleri en yalın haliyle duyurarak ezilenlerden, emekçilerden, kadınlardan, LGBTİ+'lardan, Kürt halkından yana olduğumuzu en açık biçimde söylüyoruz.

Taraflılıkla itham ettiğiniz Kürt gazetecilerin ve bütün özgür basın emekçilerinin derdi, gerçekleri anlatmak, sizin ısrarla görmeyi reddettiğiniz gerçeklerin sesi olmaktır. Bunu kabullenmek zor geliyorsa, sizin de o gerçeklerin karşısında duranların tarafında olduğunuz açıktır.