29 Eylül 2024 Pazar

Dilmeç: Normalleşmenin ne kadar işleyeceğini sınıf savaşımı belirleyecek

"Salgın sürecinde açığa çıkan işçi sınıfının üretimden gelen gücünü örgütlemek için yoğunlaşmak" gerektiğini söyleyen Kaldıraç Temsilcisi Hakan Dilmeç, normalleşme diye açıklanan planın ne kadar işleyeceğini işçi sınıfının mücadelesinin belirleyeceğini söyledi.

Covid-19 pandemisinin sağlık alanındaki etkileri ile birlikte ekonomik ve sosyal derin yarılmalara da neden oluyor. Artan yoksulluk ve işsizlik bunun en önde gelen belirtileri. Süreç devam ederken, etkileri de daha da artıyor. Buna karşılık, Türkiye'de AKP iktidarının aldığı önlemler ve attığı adımlar, emekçi halkın, yoksulların ihtiyaçlarını korumak değil, sermayenin çıkarlarını savunma temelinde oldu.

Sol, sosyalist, ilerici hareketlerin bir kesimi de bu duruma müdahale etme, pratik olarak süreci emekçiler lehine değiştirme gayreti gösterdi. Tüm Çalışanlar İçin Sağlık Platformu ve 1 Mayıs sürecinde de İstanbul 1 Mayıs Platformu'nun bu ihtiyaca yanıt olması için kurulduğunu söyleyen Kaldıraç Temsilcisi Hakan Dilmeç, ETHA'ya verdiği röportajda, kapitalist devletlerin en temel ihtiyaçları dahi çözemeyeceklerinin altını çizdi. "Salgın işçi sınıfının gücünü de açığa çıkarttı" tespitinde bulunan Dilmeç, "Bu gücü göstermek için daha olanaklı bir zemin de var"

Kaldıraç Temsilcisi Hakan Dilmeç'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Koronavirüs pandemi sürecinin ekonomik ve siyasal sonuçları ile devrimci-ilerici güçlerin burada nasıl konumlandıklarını kısaca değerlendirir misiniz?

Salgın öncesinde de kapitalizmin derinleşen bir ekonomik ve siyasal krizi vardı. Dünyanın neredeyse tüm kıtalarına yayılmış halk isyanlarının son dalgası yaşanıyordu. Yani salgın öncesinde de işçi-emekçiler, ezilen halklar kapitalist sömürü ve yağma düzenine karşı ayakta idi. Salgın süreci bu krizi daha da derinleştirdi ve sınıfsal çelişkinin öncesinden çok daha görünür hale gelmesine neden oldu. Kapitalist devletin, toplumun %99'unun gıda, barınma, sağlık gibi en temel ihtiyaçlarını dahi çözemeyeceğini, çözmeyeceğini çok daha geniş kesimler nezdinde görünür kıldı. Bu süreçte bir şey daha çıplak biçimde görünür hale geldi: İşçi sınıfı çalışmadığı zaman çarklar dönemez. Üreten emekçiler yoksa hayat yok. Aslında salgın işçi sınıfının gücünü de açığa çıkartmış oldu.

Burada devrimci güçlerin, siyasal örgütlenmelerin, sendikaların, meslek odalarının tamamına dair ortak bir söz etmek zor olsa da, birçok kurum sürecin ilk haftalarından itibaren ekonomik ve siyasal talepler geliştirdi ve bunların ortaklaşmasına yönelik de çabalar oldu. Yanı sıra bu süreçte halkın dayanışmasını örgütleyeceği öz örgütlenmelerin geliştirilmesine ön ayak oldu. Dayanışma ağları bu şekilde kuruldu ve kitlelerle beraber de bir ölçüde yaygınlaştı ve gelişti. Ayrıca Tüm Çalışanlar İçin Sağlık Platformu ve 1 Mayıs sürecinde de İstanbul 1 Mayıs Platformu, işçi sınıfının ortak taleplerini yaygınlaştırmaya yönelik kampanya ve eylemler düzenledi.

Tüm bu pratikleri olumlu bulmakla beraber, kapitalist devletin işçi sınıfını salgın veya açlık arasında bir seçime sürüklemesinin karşısında, devrimci, demokratik siyasal örgütlenmelerle sendikalar ve odaların, hem var olan süreçle ilgili gerçek verileri paylaşacağı, hem de sistemi teşhir ederek sınıfın taleplerini örgütleyeceği bir odak, bütünlüklü bir koordinasyon bu süreçte hala kurulabilmiş değil. Böyle bir odak olarak konum almak gerektiğini düşünüyor ve bunun için çalışmaya devam ediyoruz.

PLANIN NE KADAR İŞLEYECEĞİNİ SINIF SAVAŞIMI BELİRLEYECEK
Erdoğan, geçtiğimiz hafta 'normalleşme' planını açıkladı. Gerçekten bir 'normalleşme' olacak mı? Plan ne içeriyor, siyasal iktidar neyi amaçlıyor?

Burjuvazi, dünya çapında bu salgının ortaya çıkarttığı yıkım tablosundan iktidarlarını koruyarak, kayıplarını işçi-emekçilerden çıkartmanın derdinde. Açıklanan plan, dünyada hemen hemen tüm kapitalist ülkelerde eş zamanlı olarak devreye sokulmuş bir plan. Yani tüm dünyada sermaye sınıfının ekonomi üzerine ortak planı; fakat sadece ekonomiye dair bir yaklaşımı içermiyor. Tüm sektörlerin, şirketlerin üretime tam hızla devam etmesinin hazırlıkları yapılıyor bu planla. "Normalleşme" planında görünen şu; zorunlu olmayan tüm sektörler de dahil üretim ve tüketim devam edecek. Onlara kar getiren ne varsa devam edecek; fakat toplumun örgütlenme kanallarına, eylemlerine sıra geldiğinde salgın önlemi bahane edilerek engel olmaya devam edecekler. Planları bu; fakat elbette bu planın ne kadar işleyeceğini sınıf savaşımı belirleyecek.

İŞÇİ SINIFINA GÜCÜNÜ GÖSTERMEK DEVRİMCİLERİN GÖREVİ
AKP'nin 'normal' diye sunduğu projeye karşı toplumsal muhalefete düşen rol nedir?

Kapitalizmin ‘normal'inin bu olduğunu; yani işçi sınıfını hastalıktan ölmekle açlıktan ölmek arasında  göstermek... Bu sürecin ekonomik ve siyasal taleplerini oluşturmak ve kendini sistemin karşısında bir odak olarak organize edip hem TTB ve sendikaların topladıkları verileri halkla paylaşmak, hem de burada ortak tutumu örgütlemek, gelişen taleplere dair eylemler geliştirmek.

Bir diğer nokta da, salgın sürecinde açığa çıkan işçi sınıfının üretimden gelen gücünü örgütlemek için yoğunlaşmak. Evet, bugün işçi sınıfı, emekçiler, kendilerini çaresizce açlık ve ölüm arasına sıkıştırılmış hissediyor. İşçiler dışında herkes, işçi sınıfının gerçek gücünü görmüş oldu. Bu gücün bizzat sahipleri tarafında bilince çıkartılması da devrimcilerin en önemli görevlerinden biri. Bu gücü göstermek için daha olanaklı bir zemin de var.

İŞÇİLER İŞYERİ YÖNETİMLERİNİ ELE ALMAYA TALİP OLMALI
Pek çok kesim, "Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" diyor. Bu söylem, tek başına yeterli mi? Yeninin adını (kapitalizme karşı sosyalizmi) koymak ve mücadeleyi buna göre örgütlemek güncel bir mesele değil mi?

Bu sözü Gezi'de söylemiştik ve öyle de oldu. Siyasal iktidar Gezi'den sonra bir daha rıza üretemedi. Ama aynı sloganı iktidar da kullanıyor. Çünkü bu süreci, işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırı için, ücretlerin düşürülmesi ve işçi sınıfının üzerindeki baskı ve denetimi arttırmak üzere kullanmaya yönelik planlar geliştiriyorlar. Bizler açısından ise; evet, sosyalist örgütlenmeler ve sosyalizm fikrinin örgütlenmesi, bu görüşe sahip örgütlenmelerin güncel olarak önündedir. Biz her yol ve araçla bunu savunuruz. Aynı zamanda belirtmek gerekir ki, yeninin adını koymanın yanı sıra, işçi sınıfının, kitlelerin yönetmeye talip olması gerekiyor. Bu yüzden, patronlar evlerinde otururken çalışan işçiler işyeri yönetimlerini ele almaya talip olmalı; mahalleler, mahallelerin gerçek sahipleri tarafından yönetilmeli. Geliştirilen söylemin yanı sıra bu pratikleri geliştirmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.