29 Eylül 2024 Pazar

Deniz Aktaş yazdı | Mizah değil gerçek, suç değil komplo

Yıllar sonra Antep'e lapa lapa kar yağıyor. Çalıştığım okulda öğrencilerimle birlikte karın tadını çıkarmak için bahçeye çıkıyoruz. Neşeyle gülümseyen çocuklarla birlikte güzel bir anı paylaşmak için kardan kadın yapıyoruz. Hep kardan adam yapılacak değil ya. Suç büyük, suç iki kere... Konu hemen Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitim sistemini "tehdit" eden ve acil kodu ile savunmamı gerektiriyor. Ben, yüzyılların oluşturduğu bir kalıbı kırma -kardan adamı kardan kadın yapmak üstelik kızıl saçlı- suçundan Merkez Disiplin Kurulu'na sevk ediliyorum. Kardan kadın yapmayı hangi akla yatkın gerekçelerle açıklayacağımı düşünürken alelacele öğretmenlikten atıldım.
 

Yıl 2016: Antep'e lapa lapa kar yağıyor. Çalıştığım okulda öğrencilerimle birlikte karın tadını çıkarmak için bahçeye çıkıyoruz. Neşeyle gülümseyen çocuklarla birlikte güzel bir anı paylaşmak için kardan kadın yapıyoruz. Hep kardan adam yapılacak değil ya. Üşüyen ellerimize aldırmadan bir de yaptığımız kardan kadına kırmızı saç ekliyoruz. Bu arada, o dönemde kardan kadın yaptığı için sözleşmesi feshedilen kadın meslektaşımla da dayanışmak istemiştim. Ancak bu dayanışmanın kader ortaklığı getireceğinden habersizdim. Ardından hepimizin yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kardan kadının etrafında fotoğraf çektiriyoruz. Suç büyük, suç iki kere... Konu hemen Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğitim sistemini "tehdit" eden ve acil kodu ile savunmamı gerektiriyor. Ben, yüzyılların oluşturduğu bir kalıbı kırma -kardan adamı kardan kadın yapmak üstelik kızıl saçlı- suçundan Merkez Disiplin Kurulu'na sevk ediliyorum. Kardan kadın yapmayı hangi akla yatkın gerekçelerle açıklayacağımı düşünürken alelacele öğretmenlikten atıldım. Fotoğraftaki gülümseme trajikomik bir anıya dönüştü.
                                     ***
Yıl 2018: Soğuk bir şubat sabahı İETT otobüsü ile saat 06.00 civarında havaalanına gidiyorum. Otobüsün içi oldukça kalabalık. Ben de uçağıma yetişme telaşındayım. Ağır bavullarını bir yerlere yerleştirmek isteyen insanlar havaalanına giden uzun yolun bitmesini bekliyor. Ben de aynı bekleyiş içerisinde ülke gündeminin hareketli ve oldukça sisli gündemlerini telefonumdan okuyorum. Havaalanına yaklaştığımızda otobüs birden durdu. Polisler bulunduğum koltuğun yanına geldiler. Hakkımda ihbar olduğu söylenerek karakola götürüldüm. Sözde ihbarın içeriğini sonradan öğrenecektim. Arkamda olduğu söylenen meraklı bir yolcunun telefonumdan okuduğum haberleri izlediğini ve polisi arayarak "otobüste bir yolcu devrimder diye bir grup kurmuş, yasadışı fotoğraflara bakıyor" şeklinde ihbarda bulunduğunu öğrendim. Arkamda duran kişi utanmazca izleyerek taciz ettiği yetmezmiş gibi görmediği yüzümü de tarif etmiş olacak ki direkt yanıma geldiler. Oysa ne telefonumda böyle bir grup vardı ne de fotoğraf. Gözaltında bu trajik olayın bir an önce çözüleceğini ve yolculuğuma devam edeceğimi beklerken, çıkarıldığım nöbetçi mahkemede tutuklandım ve yedi ay hapis yattım. Açılan mahkemede ihbarda bulunduğu söylenen kişiyi hiç görmedim. Mahkemeye hiç gelmeyen, dinlenmeyen, yüzleştirilmediğim hatta varlığı bile meçhul birinin sözde ihbarı ile tutuklanmam ve yedi ayımın çalınmış olması kaldı geriye.
                                        ***
İki yıl önce Suriye'den geldiği iddia edilen ve hiç tanımadığım birinin hakkımda ifade verdiğini öğrendim. Bu kişi beni Suriye'de gördüğünü ve görüşmeler yaptığımı iddia ediyordu. Ancak ifadesinde söylediği tarihlerde ben Antep'te bir okulda her gün derslerime giriyor, velilerimle, öğrencilerimle ve okul müdürü ile görüşmeler yapıyordum. Antep, Suriye sınırına dahil edilmediğine göre bu işte bir gariplik vardı ya da aynı anda iki yerde bulunmayı keşfetmiştim. Bu sorunun cevabı tabii ki bu itirafçıdaydı. Aylar sonra mahkemede karşı karşıya geldiğimizde beni tanımadığını, ilk kez bu mahkemede gördüğünü söylediğinde polis tarafından örgütlenen komplo açığa çıkmış oldu. İçimde aynı anda birden fazla yerde bulunmayı keşfedememiş olmanın garip burukluğuyla.
                                        ***
Yıl 2022: 18 Ağustos günü sürekli görüştüğüm ve zaman zaman evinde misafir olduğum arkadaşımın evinde çay içiyoruz. Saat gece 01.30. Çayımızdan son yudumları alıp yatma planları yaparken zili çalmayan, kapıyı kırarak içeri giren davetsiz misafirler, polisler, içeri giriyor.

Biz durumu anlamaya çalışırken polis bütün evi baştan başa dolaşıyor. Aradan yarım saat geçtikten sonra evi bir de kamera ile gezmek ve aramak zorunda oldukları akıllarına geliyor. Bu arada üst katta oturan komşuyu ve karşı dairedeki komşuyu başlayan aramaya katılmaya ikna etmeye çalışıyorlar. Dört günlük işkenceli gözaltı sürecimizde evden bize ait olmayan malzemelerin çıktığını öğreniyoruz. Psikolojik baskı, ters kelepçe, çıplak arama ve cinsel işkence tehdidi ile karşı karşıya kalıyoruz.

Yaşadığımız tüm bu işkenceyi ve komployu görmezden gelen savcı, katıldığımız demokratik eylemleri, cenaze törenlerini ve yöneticisi olduğumuz siyasi partinin faaliyetlerini suç gibi göstererek bizden bir savunma bekliyor. Tüm bunların tutuklanma gerekçesi olmadığını bildiğinden olacak ki bir delil yaratma umuduyla yine bir itirafçı ifadesine dört elle sarılıyor.

SKM'nin birçok defa yaz aylarında bir sahil kıyısında yaptığı kadın kampları her yaştan kadının katılımına açıktır. Bu kamplara katılım çağrısı sosyal medya, afiş, bildiri ve sokak çalışması ile yapılır. Bu itirafçı birçok kadın örgütünün yaz aylarında yaptığı kamp, eğitim ve atölyelerin yasaklanmasından aldığı güçle olacak ki SKM'nin bu kampını yasadışı olarak ifade etmiş. Bu kampta söz alarak konuşmalar yaptığımı söylemiş. Fakat çok önemli bir ayrıntıyı atlamış. Gitmeyi çok istediğim bu kampa o tarihte Tarsus Hapishanesi'nde 60 kadınla birlikte tutuklu olduğum için katılamamıştım. Yeniden aynı anda iki yerde bulunmayı keşfetme yolundayım.

Tüm bunlar, kağıt üzerinde Aziz Nesin'in kitabından fırlamış trajikomik pasajlar gibi duruyor. Ancak tümü ne komik bir skeç ne de bir yazarın hayal gücünün ürünleri. Hukuka ve adalete aç bir coğrafyada sosyalist bir kadın olmanın ve mücadele etmenin iktidar tarafından cezalandırılma gerekçeleri. Biliyoruz ki tüm bunlar on yıllardır yaratılan değerlerin ve verilen mücadelenin karşısında yılmayan birçok devrimcinin, sosyalistin, yurtseverin yaşadığı hukuksuzluktan sadece birkaçı.

Tüm bunlar yükselen mücadeleye karşı verilen bir gözdağıdır. Tarihsel pek çok süreçte gördüğümüz gibi ezilenlerin siyasi temsilcileri buna benzer komplolarla hedef alınır. Ezilenlerin talepleri ve mücadelesinin meşruluğunu ortadan kaldırmayı amaçlar bu komplolar. Halkı birbirine güvensizleştirmek, herkesi yalnızlaştırmak ve politik öncünün kitlelerle buluşmasını engellemek temel hedeftir. Ancak ezilenlerin tarihi defalarca kanıtlamıştır ki öncü ile kitlelerin buluşmasını engelleyecek eşit, özgür ve adil bir dünya kurma mücadelesine yönelik hiçbir komplo tutmamıştır. Ezilenlerin ve devrimcilerin birleşik mücadelesi ile tüm bu baskı, şiddet ve saldırı politikaları elbette püskürtülmüştür, püskürtülecektir. Biz de bugün on binlerce özgür tutsak gibi yaşamı, umudu ve mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Yolu yok bu düzen değişecek, biz kazanacağız.