DEM Parti'nin 'tarım' sempozyumu sona erdi
"Ekmek ve adalet buluşmaları" kapsamında Van'da DEM Parti'nin düzenlediği "Tarımda ve gıdada geleceği kurma sempozyumu" sona erdi. Kapsamlı tartışmaların yürütüldüğü sempozyumun sonuç bildirgesinin açıklanması bekleniyor.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (DEM Parti), "Ekmek ve adalet buluşmaları" kapsamında Van'da düzenlediği "Tarımda ve gıdada geleceği kurma sempozyumu" ikinci gününde devam etti. Sempozyumda ikinci günün ilk oturumu, Tarım ve gıdada nasıl bir gelecek? Çözüm önerileri" başlığı tartışıldı. Moderatörlüğünü DEM Parti Milletvekili İbrahim Akın'ın yaptığı sempozyumda Engin Işık, Rojin Elif Tokur, Mahir Mikailoğlu ve Necmi Akyıldız birer sunum yaptı.
'İLK KOOPERATİF KURULDUĞUNDA KADINLAR ÜYE YAPILMIYOR'
"Katılımcılığın ikili karakterini anlamak: Kavar Kooperatifi deneyimi" başlığıyla sunum yapan Akademisyen Rojin Elif Tokur, yaşanan deneyimi anlatarak, "2009 yılında 5 köyün katılımı ile Özyeğin Vakfı tarafından Tatvan ile Van arasında kuruluyor. İlk proje olarak da el işi projesi hayata geçiriliyor. Burada yapılan tüm el işleri dünyanın en iyi firmalarına satılıyor. Daha sonra köyde seracılık projesi hayata geçiriliyor. Kadınlar hatta bu serada ürünlere zarar gelmemesi için nöbet tutuyorlar. Kavar havzasında yine fırın projesi bu kez hayat buluyor. Arıcık projesi ise 3 kadınla başlıyor ve çok başarılı oluyor. İlk kooperatif kurulduğunda hiçbir kadın üye yapılmıyor, ama tüm işler kadınlar üzerinden yürüyor. En son ise 35 kadından 9'u kooperatif üyeliğine kabul ediliyor. Kooperatif için bütüncül bir süreç gerekiyor. Bu süreç işlemediği için maalesef kooperatifler başarıya ulaşamıyor" ifadelerini kullandı.
'TARIMDA ÇALIŞAN ORANI YÜZDE 10'UN ALTINA DÜŞTÜ'
Ziraat Mühendisi Engin Işık, "Tarım politikasında geleceği örgütlemek mümkün mü" başlığıyla yaptığı sunumda, tarımın yıldan yıla giderek azaldığını ve üretim hızının yüzde 2'lere kadar düştüğünü söyledi. Işık, "Tarıma ayrılan bütçenin yüzde 1'in altına düşmemesi gerekiyor ama ülkede şuan yüzde 0.6'larda seyrediliyor. Yine tarımda çalışan nüfus yüzde 10'un altına düşmüştür. Üreticinin örgütlenmesi ancak üretimi arttırır. Üretim örgütlü üreticilerle ancak mümkün olabilir. Tarımsal üretimi arttırmanın temel yolu budur. Üretimin arttırılması ve kooperatifçilik için; küçük işletmelerin çıkarlarını korumak, verimlilik, kalitenin arttırılması, elde edilen ürünün gerçek değerinde satılması, kaynakları etkin kullanma, demokratik karar alma süreçlerini hızlandırmak, kırsal alanın ekonomi içerisindeki etkinliğini arttırmak, yerelden bir örgütlenme yapmak en önemli noktalardır" diye konuştu.
'KOOPERATİFLER YALNIZCA BİR ÜRETİM ARACI DEĞİL'
"Kooperatifçiliğin durumu ve dünya deneyimi" başlığıyla sunum yapan ziraat mühendisi Mahir Mikailoğlu, kooperatif kurulurken onu kuranların bir amacı ve bir gelecek tahayyülü olması gerektiğini kaydetti. Mikailoğlu, "Kooperatifler toplumsal kalkınmayı geliştiren bir modele dayanmaktadır. Kooperatifin kurulmasında bir ilkeler bütünlüğü olması gerekiyor. Kooperatifler sadece bir üretim süreci değil aynı zamanda topluma karşı da bir sorumluluk üstlenmelidir. Kooperatifler, yerel ekonomiyi güçlendirme, yaşam şartlarının iyileştirilmesi, insanlara sorumluluk kazandırma ve sürdürülebilir bir model ortaya koyması gerekiyor. Buradaki en önemli sorun katılımcılığı arttırmak lazım. Çünkü katılım artması kooperatif bir aile ya da küçük bir grubun şirketine döner. Bizim için kooperatif bir alternatif modeldir. Kapitalizmin vahşiliğine karşı kooperatifi örgütlememiz gerekiyor. 2008 yılında ortaya çıkan ve dünyayı etkileyen ekonomik kriz sürecinde, krizin etkilerinin en az hissedildiği yerler kooperatifler olmuştur. Kadının ekonomik faaliyette riski az ve sosyal alanda daha etkin olmasını sağlayacak bir model olması gerekiyor. İçinde kadının olmadığı bir kooperatifin başarıya ulaşma şansı yoktur" dedi.
'MARKETLERDE SATILAN BALLARIN YÜZDE 90'I SAHTE'
Oturumun son sunumunu "Türkiye arıcılığının geldiği durum: Sahte balla mücadele ve kooperatifleşme" başlığıyla yapan Ordu Arıcılar Birliği Kurucu Üyesi Necmi Akyıldız, arıcılığın sadece bal üretimi ile açıklanamayacağını söyledi. Akyıldız, "Şuan Türkiye'de 9 milyon koloni ve 120 bin ton bal üretiliyor. Dünyada kovan başına 40 kilo bal elde ederken, Türkiye'de bu oran 25 kilodur. Yani tüm çaba ve emeğe rağmen yöntem yanlışları nedeniyle verim azalıyor. Türkiye'de yaşanan orman yangınları nedeniyle verim daha da düştü. En büyük sıkıntımız sahte bal. Büyük marketlerde satılan balların yüzde 90'ı asla arı görmemiş sahte ballardır. Biz üreticiler asla bunlarla başa çıkamıyor ve mücadele edemiyoruz. Bu sahte balları artık büyük şirketler yapıyor ve çok güçlü bir durumdalar" diye belirtti.
Oturum soru-cevap bölümüyle sona erdi.
SON OTURUMDA TARIMIN GELECEĞİ TARTIŞILDI
İkinci günün son oturum ise "Tarımın geleceğini şekillendirmek: Avantajlar ve dezavantajlar" başlığı oldu. Oturumun moderatörlüğünü Cemile Kaçar yaptı. Oturumda; Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (ÇİFTÇİ-SEN) kurucu Başkanı Abdullah Aysu, Apikoop Arıcılık Kooperatifi Çevre ve Arı Koruma Derneği Başkanı Şamil Tuncay Beştoy ve Amed Ekoloji Derneği aktivisti Bişar İçli birer sunum yaptı.
ZEYDAN: ÖRGÜTLENMEMİZ GEREKİYOR
"Yerel yönetimlerin tarım politikası uygulamasındaki rolü" başlığıyla sunum yapan Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, partilerinin fikriyatını oluşturan örgütlü toplum iddiasıyla yola çıktıklarını söyledi. "Çöktürme Planı" ile örgütlü toplumun hedef alındığını dile getiren Zeydan, "Bize vurulan yerden ayağa kalkarak örgütlenmemiz gerekiyor. Bunun için belediyelere büyük bir yük düşüyor. Demokratik ulus paradigmasının artık yaşamsallaşması gerekiyor. Kentin tüm dinamikleriyle ortak akılla yöneteceğiz. Bunun en önemli ayağı ise elbette tarım politikası. İlk tohumun toprağa atıldığı bir coğrafyada insanlar şu an ekmeğe muhtaç hale getirildi. Kooperatifcilik ve çiftçileri destekleyerek yerinde doyma ve toprağını koruma politikasını hayata geçireceğiz" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin en genç nüfusuna sahip olan Van'ın en fazla işsizin bulunduğu bir kent olduğunu vurgulayan Zeydan, "Bu durumu nasıl ortadan kaldırmamız gerektiğine dönük çalışmalar yapıyoruz. Yerel yönetimlerin tarım üzerinde rolü çok önemlidir. Tarım alanların ranta açılmaması, korunması ve işletilmesi önemlidir. Bizim anlayışımızın temeli komündür ve biz kooperatifleşme ile bunu çok daha yaşanabilir hale getirebiliriz. Bundan sonraki süreçte her ilçenin kendi özgünlüğüne göre kooperatifleşmeye gideceğiz" diye konuştu.
'HADSİZ MÜDAHALE ÜRETİMİ GERİLETİYOR'
"İklim krizi ortamında ekolojik üretim havzaları" başlığıyla sunum yapan Apikoop Arıcılık Kooperatifi Çevre ve Arı Koruma Derneği Başkanı Şamil Tuncay Beştoy, tarımsal üretim artık pazar sermayesi için yapıldığını ifade etti. Türkiye'de üretimin artık sermaye ve karşı üzerine kurulan bir aşamaya geldiğinin altını çizen Beştoy, "Kooperatiflerimiz artık bir pazar alanı olarak çalışıyor. Bizi bir arada tutacak bir değeri bir araya getirmemiz gerekiyor. Bu değeri oluşturmazsak maddi ve manevi anlamda da bir kazanç sağlamamız mümkün değil. Tarımsal üretime yapılan hadsiz müdahale maalesef üretimi geriletiyor. Arı kovanlarına da sırf fazla üretim için büyük müdahaleler yapıyoruz. Çünkü herkes daha fazla nasıl kar edeceğinin hesabını yapıyor. Türkiye'de 28 ekolojik tarım havzası var ve bunların hepsinde belli ürünlerin üretilmesine izin veriliyor. Buralarda kooperatifler olmadığı için her şey büyük firmalarının eline geçiyor. Bu havzalarda örgütlenmemiz ve ürünler meta pazarına düşmeden müdahale edilmesi gerekiyor. Gezgin arıcılık artık Türkiye'de sürdürebilir değildir. Bunlar için havzaların belirlenmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.
'TOHUM VE TOPRAK BİZİ TOPLUMSALLAŞTIRDI'
"Yerel tohum ve doğal tarım mücadelesi" başlığıyla sunum yapan Amed Ekoloji Derneği aktivisti Bişar İçli, köy köy dolaşarak, yerel tohum topladıklarını ifade etti. Bir komün oluşturduklarını söyleyen İçli, şöyle devam etti: "Çöl gibi bir alanı geri dönüşüm malzemelerinden bir yaşam alanı kurduk. Tohumla buluştuktan sonra toprak bize her şeyi öğretti. Ardından biz bir tohum kütüphanesi kurduk. Daha sonra 3 dönümlük aromatik doğal ilaçların olduğu bir tarla kurduk. Tohum bizi toplumsallaştırdı. Kürdistan ve dünyanın birçok yerinde ilişkiler kurduk. Tohum depolanmaz paylaşılır. Bizim temel felsefemiz budur. Tam 8 yıldır komün bir yaşam var ve yazın yüzlerce çocuğa eğitim veriyoruz. Tohum kütüphanesinin kurulması, tarım müzesi, tohum ve fide üretimi, ormanlaştırma, küçük çiftçiye makine desteği, gübre şantiyeleri, yağmur suyu depolama, doğal yem hazırlanması ve köy köy gezecek koyun yıkama makine desteğinin sağlanmasıyla önemli bir aşama kaydedebiliriz."
'DÜNYANIN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜ GİZLİ AÇLIK YAŞIYOR'
"Tarımın dünü, bugünü, yarını ve çözümleri" başlığıyla sunum yapan ÇİFTÇİ-SEN Kurucu Genel Başkanı ve Yeni Yaşam gazetesi yazarı Abdullah Aysu, çiftçiler ve köylülerin ne Osmanlı ne de cumhuriyet döneminde karar süreçlerine dahil edildiğini söyledi. Bu nedenle tarım politikasının belirlenmesinde çiftçileri söz sahibi olmadığını dile getiren Aysu, sözleri şöyle sürdürdü: "Cumhuriyetten bu yana toprakla eşitsizlik vardır. Bu cumhuriyetin temelleri bir eşitsizlik üzerine oturdu ve halen giderilmeyi bekliyor. Çiftçilerin tüm emekleri ve alın terleri burjuvaziye aktarıldı. Bu nedenle çiftçinin yaşam koşulları gelişmedi ve tarım ilerlemedi. Cumhuriyet döneminde tarıma ilişkin bir çok organizasyon yapıldı ama çiftçiler dahil edilmedi ve bu nedenle köylülerin yönetme kabiliyetinin önü kesildi. Şuan dünyanın büyük bir bölümü gizli açlık yaşıyor. Çünkü ürünlerin besin değeri düştü. Yani daha önce yediğimiz bir kilo domates bugünün 9 kilo domates besin değerindeydi. 12 Eylül sonrası uygulanan ekonomi politikasıyla bırakın tarımın gelişmesini kendimize yeterli olduğumuz birçok üründe dahi, kendimizi doyuramaz hale getirildik. Çiftçiler mutsuz ve tüketiciler ise umutsuz bir döngüye girdi. Bilge köylü tarım, biyoçeşitlilik ve gıda egemenliğinin sağlanması bazı sorunların aşılmasına neden olabilir."
Sunumların ardından biten sempozyumun sonuç bildirgesinin açıklanması bekleniyor.