27 Eylül 2024 Cuma

Burjuva cumhuriyetin krizi paneli: Devrimci olanaklarla dolu bir süreçteyiz

ESP'nin Şişli'de düzenlediği "Burjuva cumhuriyetin krizi" panelinde, Türkiye'de devletin ve rejimin karakterini tartışan Erdoğan Aydın, Tayip Temel, Perihan Koca ve Sıtkı Güngör, burjuva cumhuriyetinin antidemokratik, tekçi, inkarcı, ırkçı temeller üzerine kurulduğunu vurguladı. Cumhuriyetin krizinden çıkış olanaklarını da değerlendiren panelistler, içinden geçilen sürecin doğurduğu olanaklara ilişkin pek çok değerlendirmede bulundu.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), "Burjuva cumhuriyetin krizi ve devrimin güncelliği" şiarıyla Şişli'de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde panel düzenledi. ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sıtkı Güngör, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca ve tarihçi/yazar Erdoğan Aydın'ın konuşmacı olarak katıldığı panel, Türkiye Komünist Partisi kurucularından Mustafa Suphi, Maria Suphi ve 15'ler şahsında tüm devrim ve sosyalizm şehitleri için saygı duruşuyla başladı.

Direnişlerini 19'uncu gününde zaferle taçlandıran LC Waikiki işçileri de panele katıldı. "Direne, direne, direnişten zafere" sloganıyla salona giriş yapan işçileri salonda bulunanlar alkışlarla karşıladı.

ESP PM üyesi Nadiye Gürbüz'ün moderatörlüğünü üstlendiği panele, ESP Eş Genel Başkanları Özlem Gümüştaş ve Şahin Tümüklü, HDP milletvekili Murat Çepni ve çok sayıda siyasi parti, demokratik kitle örgütü temsilcisi katıldı.

AYDIN: CUMHURİYETİN TÜRK VE SÜNNİ KARAKTERİNİ GÖRMEK ZORUNDAYIZ
İlk sözü alan tarihçi/yazar Erdoğan Aydın, Türkiye'de cumhuriyete ilişkin yapılacak bir tartışmada öncelikle cumhuriyeti herhangi bir burjuva cumhuriyetten farklı kılan nitelikleri belirginleştirmeye ihtiyaç olduğunu söyledi.

Türkiye'de cumhuriyetin krizinin sadece burjuva niteliğiyle açıklanamayacağını vurgulayan Aydın, cumhuriyetin kuruluş döneminde Türk ve Müslüman burjuvazinin kendi devletini kurma çabasının ötesinde o dönem gelişkin olan gayrimüslim burjuvaziyi tasfiye amacı taşıdığını kaydetti. "Kendisinden farklı olan herkesi tasfiye eden bir rejim inşasıyla karşı karşıyayız" diyen Aydın, bu süreçte Rumlara, Ermenilere ve Kürtlere dönük katliam, soykırım ve imha saldırılarına dikkat çekti. Türk burjuvazisinin emperyalistlerle işbirliği içinde Ermenileri, Kürtleri, Alevileri, Rumları tasfiye ederek yola çıktığını kaydeden Aydın, bu bağlamda sadece burjuva vurgusu yapmanın cumhuriyetin niteliği bakımından eksik kaldığını belirtti.

Burjuvazinin Türk ve Sünni karakterini görerek bir okuma yapmak zorunda olduklarına işaret eden Aydın, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren her adımda kurucu bir şiddet ve tektipleşmeye dayalı beka ideolojisiyle hareket ettiğini dile getirdi. Cumhuriyetin yüzyıldır demokratikleşemediğinin altını çizen Aydın, yüzyıllık cumhuriyet tarihi bakımından her dönem işçi mücadelesi olsa da bunun rejimin krizi bakımından belirleyici olmadığını kaydetti.

Türkiye'deki demokratikleşememe inadının bu toprakların çok sesli yapısının kabul etmeme eğiliminden kaynaklandığını ifade eden Aydın, rejimin kurucu konseptinin Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmak ekseninde karakter gösterdiğini dile getirdi. Türk burjuvazisinin kendi gelişimi için öncelikle gayrimüslimleri tasfiye ettiğini, Kürtlerin, Alevilerin ve tüm halkların varlık haklarını inkar ettiğini ve son olarak Türkiye işçi sınıfının o ana kadarki tüm kazanımlarına el koyduğunu, her türlü örgütlenme imkanını ortadan kaldırdığını belirtti Aydın.

‘TÜRK SOLU ŞOVENİZME KARŞI ZAYIF'
Türk solunun cumhuriyetin burjuva karakterini tanırken, onun yine de ilerici özelliklere sahip olduğu iddiasıyla sahiplendiğini kaydeden Aydın, "Türkiye sosyalist hareketinin şovenizm karşısında bu kadar zayıf olmasının, Kürt sorunu karşısında bu kadar zayıf olmasının nedenlerinden biri de cumhuriyetin Kürtler, Ermeniler, Rumlar gibi farklı olan herkesi tasfiye etme amacıyla kurulan bir yapıda olduğunu görmemekten ileri geliyor" dedi.

Devrimin kendisi için de ulaşılması ve uğruna mücadele edilmesi gereken bir ideal olduğunu kaydeden Aydın, bugün bakımından yakalanması gereken halkanın demokratik ve sosyal cumhuriyet olduğunu ifade etti. Türkiye'de saflaşmanın salt devrim ve emek sermaye çelişkisine işaret etmediğini söyleyen Aydın, Türkiye'deki gerçek demokrasi dinamiklerini ele almak gerektiğini, içinde bulunulan sürecin aynı zamanda büyük bir hegemonya mücadelesi gerektirdiğini söyledi.

Bugün Millet İttifakı'nın restorasyon programına kimi sosyalist partilerin de rahatlıkla yedeklendiğini ifade eden Aydın, HDP ve Emek ve Özgürlük İttifakı'nın hegemonya kurarak, büyüyerek, demokrasi mücadelesini en önde götürmesi gerektiğini, bunun sosyalizm için de güç birikimini sağlayacağını vurguladı. Türkiye'de sosyalist hareketin şovenizme karşı çok geri bir pozisyonda durduğuna işaret eden Aydın, örgüt formunu geliştiren bir mücadele birliğine olan ihtiyaca dikkat çekti.

TEMEL: REJİMİN TEKÇİ KARAKTERİNE KARŞI 3'ÜNCÜ YOLU BÜYÜTELİM
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Van milletvekili Tayip Temel, cumhuriyetin özü itibariyle ilerici bir form olmakla birlikte, Türkiye'de kurulan cumhuriyetin ise tekçi karakterde olduğunu vurguladı. Cumhuriyetin demokrasiyle buluşturulması gerektiğinin altını çizen Temel, krizin esas sebebinin devlet aygıtının bir iktidar aracı olarak kullanılması ve tüm komünal değerlerin gaspı olduğunu kaydetti. "Hiyerarşi ve sınıfa dayalı değersizleşmeyle kölelik altına alınan birey ve toplum şüphesiz özgürlüğünü de yitirmişti" diyen Temel, ulus devletin Türkiye halklarına neler yaşattığına herkesin tanık olduğunu söyledi.

Rejimin dinci, milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi karakterinin sistematik olarak sürdüğüne işaret eden Temel, "Aslında karşı karşıya olduğumuz model tekçi, inkarcı rejim karakteridir. Adının cumhuriyet olması bu gerçeği değiştirmez. Kuruluşundan günümüze Türkiye Cumhuriyeti oligarşik, hegemonik bir iktidar yapılanmasıyla yönetiliyor ve şu an tüm toplum bunun sancılarını yaşıyor" ifadelerini kullandı.

Rejimin hem sosyalist güçleri hem de Kürt halkının varlık mücadelesini kanlı bir şekilde bastırdığını söyleyen Temel, cumhuriyetin en büyük krizinin demokratikleşememe krizi olduğunu belirtti. Ulusal kurtuluşun ise devlet aygıtına sahip olmaktan geçmediğini ifade eden Temel, devletli toplumun gelişiminin en başat çelişkilerden biri olduğunu kaydetti. Bir zulüm aracı olan devlet aygıtının ona sahip olan herkesi canavarlaştırdığını söyleyen Temel, Kürt hareketinin yıllardır devlet meselesini tartıştığını ifade etti. Bunu aşmak gerektiğini belirten Temel, HDK fikriyatının da buna dayandığını belirtti.

Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı'nın birbirine benzerliğine dikkat çeken Temel, buna karşı 3'üncü yol cephesi mücadelesinin büyütülmesi gerektiğini kaydetti.

'MODEL UZAK DEĞİL, ROJAVA YANI BAŞIMIZDA'
"Devletçi anlayışı aşmadan, komünal değerlere geri dönüş yapmadan bu sorunları ne burjuva cumhuriyet çözümlemesiyle ne de başka türlü çözemeyiz. Model gerçekten uzak değil, çözüm yanı başımızda. Rojava'da bunun nasıl gerçekleştiğini her sosyalist güç, her devrimci güç orada omuz vererek, emek vererek gördü ve yaşadı, yaşıyoruz. Türkiye'de devleti yıkamıyorsak sönümlendirmek lazım, bunun yolu demokratik ulustur. Bunun yolu da cumhuriyetin kuruluş karakterine dönüşmüş olan tekçi, ırkçı, cinsiyetçi karakterini değiştirip, dönüştürmektir" diyen Temel, toplumla devrimci güçlerin talebinin buluştuğunu kaydetti.

Tüm farklılıkları bir araya getirerek, en demokratik komünal yapıyı kurmak gerektiğini, kurtuluşun bu modelde olduğunu ifade eden Temel, demokrasi ittifakının da asgari mücadele birliği anlamına geldiğini kaydetti. "Kürt özgürlük hareketinin ayakta kalması, dinamik gücünü koruması, tasfiyesinin engellenmesi ve zafere giden yolun açılması Türkiye demokrasisinin temel teminatıdır" diyen Temel, her zamankinden daha fazla birleşik mücadeleyi ön plana çıkarmaktan başka şans olmadığını vurguladı. Temel, Türkiye'nin içinden geçtiği tarihsel süreçte demokrasiyi cumhuriyetle buluşturmanın en temel ihtiyaç olduğunu belirtti.

KOCA: DEMOKRATİK CUMHURİYETİ HALKÇI SEÇENEK OLARAK GÖRÜYORUZ
TÖP Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca, "Bu cumhuriyetin niteliği nedir sorusunun cevabı aslında çok açık, çok net; Mustafa Suphilerin katledilmesinde yatıyor. Komünist kanıyla bu ülkenin kurulmasında yatıyor" ifadelerini kullandı.

Katliamcı, inkarcı, tekçi bir devlet despotizminin bugün de güncellenerek, sola ve halklara tahakküm ederek sürdürmeye çalıştığı bir dönemde olduklarını söyleyen Koca, bugün devrimin güncelliği arayışının kendilerini halkçı bir seçenek olarak demokratik cumhuriyet olasılığına götürdüğünü kaydetti. 2013 Gezi ayaklanmasının bu bağlamda açtığı yola işaret eden Koca, bugün içerisinde bulundukları gerçekliğin çoklu olasılıkları önlerine serdiğini belirtti.

Bu olasılıklar arasında kendilerinin demokratik cumhuriyet perspektifini savunduğun kaydeden Koca, bu demokratik cumhuriyet perspektifinin, AKP iktidarının aslında ilerici olan cumhuriyetin kazanımlarını yok ettiğini ve bu kazanımları geri almak gerektiği fikrini reddettiğini vurguladı. Bu bakış açısını bir yaklaşım kolaycılığı ve Kemalizmden kopamayışla tarifleyen Koca, demokratik cumhuriyet perspektifinde restorasyoncu çizgiyle arasına kalın bir mesafe koyduklarını dile getirdi.

'RESTORASYONCU ÇİZGİ HALKI SADECE SEÇMEN OLARAK GÖRÜYOR'
Kuruluşçu bir perspektifle demokratik cumhuriyetten bahsettiklerini söyleyen Koca, AKP rejiminin devlet şiddetine yaslanarak tekçi, imhacı, inkarcı, cinsiyetçi, asimilasyoncu politikaları güncele uyarlayarak devam ettiğini vurguladı. Öte yandan restorasyoncu anlayışın sermaye ve devletle göbekten bağlı bir biçimde, salt sandık matematiğiyle, sokağı kriminalize ederek, halkı sadece seçmen olarak kendini var ettiğini söyleyen Koca, bu restorasyonun devletin ve sermayenin restorasyonu olduğunu vurguladı.

TÖP olarak 3'üncü olasılığa odaklandıklarını vurgulayan Koca, "Halk güçlerinin 2013 itibariyle arayışlarının somutlaşabileceği bir demokratik cumhuriyet olasılığına odaklanmış durumdayız. Gezinin yaratmış olduğu yeni toplumsallık, yeni nesnellik aslında içerisinde o halkçı demokratik enerjiyi barındıran yeni bir yol aşmış oldu" ifadelerini kullandı. Bu yolun Geziden sonraki mücadelelerde kendini gösterdiğini söyleyen Koca, başta işçi sınıfı olmak üzere Kürtler, Aleviler, doğa savunucuları, LGBTİ+lar, gençler, kadınların sürekli kendi talepleriyle hareket halinde ancak örgütsüz olduğunu kaydetti. Bu toplumsallığa sürekli olarak bir seçim ve sandık denklemi dayatıldığını ifade eden Koca, bir program eksikliğine işaret etti. Halkın gerekli politik özneyle buluşamadığını vurgulayan Koca, bu hareketlerin kalıcılaşamadığının altını çizdi.

'HALKIN ÇIKARLARINI ESAS ALAN KURUCU BİR ZEMİN'
Girilen seçim sürecinde AKP-MHP iktidarının faşizmin kurumsallaşması için mücadele ettiğini, Millet ittifakının ise kendi restorasyoncu olasılığını güçlendirmeye çalıştığını vurgulayan Koca, Emek ve Özgürlük İttifakı her ne kadar kendini tam olarak gövdelendiremese de halkçı seçenek olarak ortaya çıktığını ve gerekli potansiyeli taşıdığını ifade etti. EÖİ'nin kurucu bir programın öncülü olduğunu dile getiren Koca, gelecek seçimlerin yeni bir seçeneği inşa etmekte tek başına yeterli olmadığını ancak önemli ara durak olduğunu söyledi. Seçim sürecinin politik özneleşmenin kaldıracı haline getirebileceğini ifade eden Koca, seçim çalışmalarındaki meclisleşmelere dikkat çekerek bu meclislerin kalıcılaştırılması gerektiğini kaydetti.

"Demokratik cumhuriyetten kastettiğim şey kurucu ve inşacı bir zemindir. Halkın çıkarlarını esas alan, halk demokrasisini esas alan bir düzlemden bahsediyoruz" diyen Koca, demokratik cumhuriyetin sosyalizme gidecek yolu açacak, neoliberalizmi karşısına alan ve bu süreçte halkın acil ihtiyaçlarını kamulaştıran, halk tarafından denetlenecek bir toplumsal sözleşme olduğunu söyledi. Bu bağlamda sistem karşıtlığını önemsediklerinin altını çizen Koca, "Bizim için esas olan şey sermaye düzenine karşı halkın çıkarlarını savunacak, sözcülüğünü yapacak, servet vergisini uygulamaya koyacak, devletin despotik kurumlarını tasfiye edecek bir zeminden bahsediyoruz" dedi.

Devlet şiddetinin sürekli halka boca edildiği bir süreçte olsalar da devrimci olanaklar döneminden geçtiklerini vurgulayan Koca, halkın arayışının muazzam bir potansiyel gösterdiğini vurguladı. Programatik, somut hedeflerle yürümeye ihtiyaç olduğunu belirten Koca, "Emek ve Özgürlük İttifakı'nı politik bir özne yapacak, halkın o özneyle buluşmasını sağlayacak, 'söz, yetki, karar halka' ilkesini yaşama geçirecek bir zemini birlikte mücadele ve müdahale ederek, kendimizi varolan siyasi ortama dayatarak inşa edebiliriz" dedi.

GÜNGÖR: BURJUVA CUMHURİYETİN KRİZİ YAPISALDIR
ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sıtkı Güngör, cumhuriyetin tekçi, antidemokratik karakterine dair yapılan tespitlere katıldığını belirtti ve sorulması gereken asıl sorunun bu cumhuriyetten demokrasiye geçisin nasıl, ne şekilde sağlanacağı olduğunu vurguladı.

Burjuva cumhuriyetin krizinin, son yıllarda açığa çıkan, yeni bir kriz olmadığını, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinden de kaynaklanmadığını ifade eden Güngör, bu krizin yapısal olduğunu kaydetti. Bu krizin burjuva cumhuriyetin kuruluş kodlarına içkin olduğunu ve bunu ortadan kaldırmadan demokratikleşme imkanı olmadığını kaydeden Güngör, Türkiye'de burjuva sınıfının demokratikleşmeyi sağlayacak bir tarihsel girişimi olmadığının altını çizdi. Türk burjuvazisinin gaspçı niteliğine dikkat çeken Güngör, Türk burjuvazisinin Ermeniler, Rumlar ve diğe halkların hakları gasp edilerek kendini inşa etmesi nedeniyle kurduğu cumhuriyetin de antidemokratik, tekçi, şoven, ırkçı nitelikte olduğunu vurguladı. 

Rejimin üzerine yükseldiği ideolojik temellerin demokratikleşmeyi imkansız hale getirdiğini vurgulayan Güngör, bu ırkçı ve şoven temellere karşı bir adım atıldığında, devletin de sarsıldığını kaydetti. Rejimin emek düşmanı ve cinsiyetçi karakterine de dikkat çeken Güngör, kadın ve işçi hareketlerinin gelişiminin de cumhuriyeti yapısal krize soktuğunu belirtti.

'TÜRK BURJUVAZİSİNİN DEMOKRATİKLEŞME TEMELİ YOK'
Türk burjuvazisinin demokratikleşmesinin nesnel temeli olmadığını söyleyen Güngör, "Çünkü bugün itibariyle, emperyalist küreselleşme koşullarında, neoliberal iktisadi politikalar bağlamında üretim sürecinin denetimi artık herhangi bir biçimde burjuva partilere dahi bırakılmamaktadır, doğrudan doğruya emperyalist tekellerdedir" dedi. AKP-MHP iktidarının da bu tekellerle anlaşmalarına uyum gösterecek şekilde hareket ettiğini ifade eden Güngör, burjuva siyasi partilerin bu bağlamda tamamen araçsallaştığını kaydetti. "Bizler herhangi bir burjuva güce dayanarak Türkiye'yi demokratikleştiremeyiz, artık öyle bir burjuvazi de yok. Devlet sermayenin politik savaşım aracı haine gelmiştir. Devletin niteliği ve yapısal sorunları çözülmeden demokratikleşme mümkün değildir" diyen Güngör, bu doğrultuda Türkiye'nin demokratikleşebilmesi için önce Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini dile getirdi.

"Mesele rejimi demokratikleştirmekte değil, halkçı demokrasiyi inşa etmektedir, mesele burjuvazinin iktidarını sonlandırmaktadır" ifadelerini kullanan Güngör, Latin Amerika'da pek çok ülkede reformist politikalarla iktidara gelen sol partilere ve Yunanistan'da SYRİZA örneğine dikkat çekti. "Bu bir devlet sorunudur ve devlet devrimin güncelliğinin cisimleştiği ilk kavramdır. Ya burjuva devletle yürüyeceksiniz ya da işçi devletini kuracaksınız. Burjuvaziyle yürümek de mümkün değil" diyen Güngör, iktidarı değiştirip dönüştürme sürecinde ordu ve banka sistemleri gibi kurumların yerine ne koyulacağı sorusunun can alıcılığına işaret etti.

'DEMOKRASİ İÇİN DEVRİMDEN BAŞKA ŞANSIMIZ YOK'
"Demokratik cumhuriyeti nasıl inşa edeceğiz? Nasıl bir iktidarla? Faşist terör çok azgın, devlet bugün bu kadar güçlüyken, bu kadar parçalı ve zayıf sol nasıl devrim yapacak? Bu soruların tek gerçek yanıtı ancak hareketlerin nesnel analiziyle, diyalektik bir bakış açısıyla verilebilir" ifadelerini kullanan Güngör, Lenin'e göre devrimin güncelliğinin doğrudan pratikle ilişkili olduğunu kaydetti. Lenin'in devrimi, devrimci bir örgütün inşasında ve halkın o örgüt etrafında örgütlenmesinde gördüğünü dile getiren Güngör, güncel koşullarda devrimi uzak bir hayal olarak değil, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin içerisindeki her türlü sorunu devrime içkin olarak görmek gerektiğini vurguladı. "Devrimin güncelliği milyonlarca işçi ve emekçiye bir davranış çizgisi öğretmeyi dayatır bize: direnmek" diyen Güngör, Türk burjuvazisinin herhangi bir geleceği olmadığını söyledi.

Kapitalizmin varoluşsal krizine de işaret eden Güngör, geçmişte dünya kapitalizminin içine girdiği küresel buhranlardan çıkabildiğini ancak artık o krizden çıksa bile kar oranının sürekli olarak düştüğünü anlattı. Bu nedenle kapitalist devletlerin büyümek için faşist teröre, doğa talanına, cinsel sömürüye, savaş politikalarına bel bağladığını açıklayan Güngör, burjuvazinin insanlığın sırtında bir yük olduğunu ve 21'inci yüzyılda devrimin kaçınılmazlığını vurguladı. Güngör, "Eğer demokrasi istiyorsak devrimden başka şansımız yok. Hayatın nesnelliği bize kapitalizmin krizinin bir varlık yokluk krizi olduğunu ve seçenekler ne olursa olsun bir demokratik devrim hamlesini dayatıyor. Bize devrimci bir yıkılış ve devrimci bir inşa gerekiyor" ifadelerini kullandı.