29 Eylül 2024 Pazar

Burcu Kızılyıldız yazdı | Yüreklerde çiçek yeşertmek için örgütlenelim

Bir ilişki kurmaya çalışıyoruz. "İş"in özünde yer alan bu "ilişkide olmak" kavramı karşılıklılık barındırır. Bu karşılık talebini, kapitalizmin bencilliğe dayanan karşılıklı beklenti ve ilişkiden ayrıştırmak gerek. İlişki için emekte karşılıklılık, dayanışmada karşılıklılık vb. İnsanları nesne olarak görmemek mücadele ilişkisinde etkin hale dönüştürmemizi sağlar. Örgütlenme sürecimde ilişki kurduğum devrimcilerin benimle kurmaya çalıştıkları yoldaşlık ilişkisini görmek, birlikte kurduğumuz bağları parti çatısında toplamak, mücadelemize olan bağlılığımızı, partiyi ve beni kuvvetlendirmişti.

Milyonlarca emekçi gibi ben de yoksulluk içinde büyüyen, kadın olmamdan kaynaklı sistematik sorunlarla karşılaşan genç bir kadın olarak tanıştım mücadele ve partiyle. Ezilmişliklerimiz için bireysel mücadele dipsiz kuyu gibi bir şey. Kişinin kendi dünyasını değiştirmeye dair her çabası hepimizin dünyasında hakim olan sisteme çarpıyor; kapitalizm ve erkek egemenliği.

Tüm dünyayı karşınıza alıp bireysel bir mücadeleyle düze çıkamazsınız. Bu yüzden sisteme karşı mücadeleyi ilk önce kendinden başlatmak ve tüm insanlığın ezilmişliğiyle buluşturmak asıl olandı. Sistemin yeni 'ben'ler, 'sen'ler üretmesine demir yumruk indirmek. Bunlar bende kendiliğinden bir bilinç yaratmıştı. Lenin'in de dediği gibi, kendiliğinden öğe özünde tohum halindeki bir bilinçlenmeden başka bir şey değildir. Kişinin otoriteye kölece boyun eğmeyi kesin bir biçimde ret ederek ortak direnmenin gereğini anlamaya değil ama hissetmeye başlamasıdır. Bu, yine de bir savaşım niteliğinden çok umutsuzluk ve öç alma patlamaları niteliğindedir. Kendiliğinden bilinç özgürleşme adına ilk aşamadır. Fakat özgürlük isteği ve buna dair duygulanım insanı edilgenlikten etkinliğe iten niteliğe dönüştürülmelidir. Çünkü bu dönüşüm eksikliği duyulan bir şeyden tamamlanmış bir şeye dönüşmemizi sağlar. Burada kilit nokta eyleme geçmektir. Duygulanımı bir davranışla buluşturmak ve edilgenlikten etkinliğe geçişi düşünce olarak var olduğu yerden eylemleriyle de var etmek...

Artık faşist saldırılara üzülen olmaktan çıkıp eylemlilik tarafına geçmenin zamanıydı. Bu seviyeye kadar bana şans eseri dokunan bir devrimci olmamıştı, ben gidip devrimcilere ve devrimciliğe bulaşacaktım. İlk olarak parti, kurum ve örgütlerin ideolojik olarak nasıl düşündüklerini okumayla başladım. Daha sonra güncel politik gelişmelere dair söylediği sözle, programı uyuşan sosyalist bir kültür sanat kurumunun atölyelerine gitmeye başladım. Çok heyecanlı ve hevesliydim. Bu yüzden insanların da benim kadar heyecanlı ve hevesli olacağı düşüncesindeydim. Benimle dahil olduğum atölye dışında bir ilişki kurulmadı. Beni tanımaya ve neden geldiğimi anlamaya yönelik davranışlar görmemiştim. Oysa ben burayı, katıldığım atölye çalışmasında gelişim yakalamak ve aynı zamanda sosyalizm mücadelesi bakımından temas kurulacak bir yer olarak düşünmüştüm.

Daha sonra genç kadın kurumunun birkaç hafta süren ve haftanın belirlenen günlerindeki şiddet atölyesine gittim. İnsanlarla tanışmak ve insanların da beni tanımasını istiyordum. Kimse beni örgütlemeye dair bir adım atmıyordu. Benimle atölyeler dışında iletişime geçilmiyor, neden geldiğim sorulmuyordu. Herhangi bir görev vermeye yönelik adım yoktu; en sonunda "neden kimse beni örgütlemiyor?" diye açıklıkla sorduğumda, partinin insan örgütleme noktasında eksiği olduğuna, bunu ilk yaşayanın ben olmadığıma dair sözler işittim. Bu sorumdan sonra benimle ilişki kuruldu. Fakat hala herhangi bir iş veya görev verilmiyordu. Bundan dolayı kendimi aşırı eksik, yetersiz, görünmeyen olarak tanımlamaya başlamıştım. Kendimi suçlamıştım.

Bir sosyalist partinin örgütlenme noktasında ilk yapacağı şey yeni insana iş vermek ve onu bu üretime dahil etmektir. Teorik olarak herkesin bildiği bu fikriyat pratiğe dönüştürülmediğinde bir anlamı olmayan cümleye dönüşüyor. Partiyle dışarıdan dayanışan bir ilişki kurmak değil, örgütlü mücadelede kadın bir devrimci olmak istiyordum. Bu süreçte tanıştığım devrimci kadınlardan etkilenmiştim. "Dışarıdan dayanışan" olarak tutsaklarla ilgilenen kuruma tutsaklarla mektuplaşabileceğimi söyledim. Ama bundan da herhangi bir dönüş alamadım. Artık benim de hevesim kırılmaya başlamıştı. O yüzden tekrar tekrar girişimde bulunmamaya başladım ama yine de düzenlenen panel, konser, eylemlere yaşam koşullarım izin verdiği ölçüde katıldım.

Özet olarak kendini devrim amacıyla araçsallaştırmış bir partinin örgütlenme sürecimdeki yetersizlikleri gözle görülür bir vaziyetteydi. Devrimciliği verilen işi yapmanın dışında da var etmek gerekli. Sanırım gelinen güncel koşullarla çoğu parti ve kurum bu düzeye gelmiş durumda. Belli noktalarda anlaşılabilir. Faşizmin yoğun şiddeti kurumları içe kapalı hale getirebilir. Ama buna göğüs germek kendini tekrar tekrar bu eksiklikleri aşan biçimde konumlandırmak önemli. Bununla beraber buraya kadar anlatılanları sırtımıza atıp, tüm bunları bir yük gibi görmek ama daha sonrasında yüklerden kurtulmaya dair harekete geçerek önümüzdeki süreçte partimizin başlattığı "Örgütlüysen güçlüsün ESP'ye üye ol" kampanyası kapsamına uzanıyoruz.

Kampanya kapsamında çalışma yürütecek bir kadın olarak hem de yerelde mücadele yürüten örgütlü biri olarak, aslında belirlenmiş yöntemlere ve kullanılan araçlara dair birkaç söz söylenebilirim. Bazı araçları kullanarak buluşulan tüm insanlarla aslında karşılıklı bir dayanışma ruhu yaratmak, kurulan ilişki düzeyinde dayanışmaya davet etmek, emekçilerden yardımlar almak, onlara iş vermek bazen yaptığımız devrimci işe ortak etmek, böylece kolektifin içine her geçen gün dahil olmalarını sağlamak, işbirliği, birlikte olma bilinci ve ruhuyla mücadeleyi büyütmek.

Devrimci bir parti, gelişiminin önüne çıkan engelleri emekçilere giderek çözebilir. Kitlelere gitmeme, kitleleri örgütlemede yaşadığımız sorunun kaynağının kitlelere güven sorunu olup olmadığına bakmalıyız. Eğer sorun kitlelere güven ise ideolojik mücadeleden, devrimci eleştiriden, devrimci geleneklerimizden destek almamız gerekmektedir.

Bir ilişki kurmaya çalışıyoruz. "İş"in özünde yer alan bu "ilişkide olmak" kavramı karşılıklılık barındırır. Bu karşılık talebini, kapitalizmin bencilliğe dayanan karşılıklı beklenti ve ilişkiden ayrıştırmak gerek. İlişki için emekte karşılıklılık, dayanışmada karşılıklılık vb. İnsanları nesne olarak görmemek mücadele ilişkisinde etkin hale dönüştürmemizi sağlar.

Örgütlenme sürecimde ilişki kurduğum devrimcilerin benimle kurmaya çalıştıkları yoldaşlık ilişkisini görmek, birlikte kurduğumuz bağları parti çatısında toplamak, mücadelemize olan bağlılığımızı, partiyi ve beni kuvvetlendirmişti. İstanbul'da yer alan yoksul bir semtimizde yapılan çocuk tiyatrosu etkinliğini örgütlemek, aslında tiyatroyla ekonomik koşullarından dolayı tanışmamış çocuklarla tiyatroyu buluşturmak, oradan da ailelerinin sorunlarını dinlemek ve tam o sorunlardan söz söyleyebilmek, onlara tutmaları için sonrasında da bir el olabilmek adına ellerimizi uzatabilmek gerek.

Dışarıdan söz üretmek, o mahallenin dışından mücadele yürütmek ve sadece belli olanaklar yaratıp insanlara dokunmakla değil, oradan biri olarak mücadelemizi büyütebiliriz. Nerede çalışma yürüteceksek o yerin kendi dinamiğine uygun araçları belirlemek, kitlelere partinin güncel siyaset ve eylemliğine dair ideolojik tutum ve görüşlerini anlatmak vb. yöntemlerle mücadelemiz tüm yoldaşlar tarafından büyütülmelidir. Kampanya kapsamında tüm yoldaşlarımıza başarılar dilerim…

Örgütlenmek hem topluma hem kişinin kendisiyle hem de örgütsel yapı içindeki politik, pratik sorunlara karşı mücadele etmeyi kapsar. Her alanda değiştirecek olan özne olarak kendini konumlandırmak, kendini, sistemi ve partinin problemli yanlarını değiştirmeye güç vermek, kendi özgürlüğünü hiçbir cinsin, ırkın, türün ve işçi sınıfın dışında görmemek, mücadelemizi bütün ezilenlerle birleştirmek ve yüreklerde çiçek yeşertmeye başlamak için, örgütlenelim!