29 Eylül 2024 Pazar

Batman ve Diyarbakır'da kayıpların akıbeti soruldu

Batman ve Diyarbakır'da yapılan eylemlerde kaybedilenlerin akıbeti soruldu, faillerin derhal yargılanması istendi. 

İnsan hakları savunucuları ve kayıp aileleri bu hafta da "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" şiarıyla Batman ve Diyarbakır'da eylemdeydi. Batman'da Gökçek Köyü Mîrik mezrasında başlatılan operasyon sırasında askerler tarafından katledilen Ali Işık, Dilek Serin, Düzali Serin, Elif Işık, Gülizar Serin, Hatun Işık, Hıdır Işık ve Yeter Işık cinayetlerinin aydınlatılması istenirken, Diyarbakır'da ise 25 Eylül 1997'den bu yana kendilerinden bir daha haber alınamayan Zozan ve Orhan Eren çiftinin hikayesi anlatıldı.

BATMAN
Gülistan Caddesinde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde "Kayıplar bulunsun failler yargılasın" yazılı pankart ve kaybedilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde, "Dersim merkeze bağlı Gökçek Köyü Mîrik mezrasında yaşayanlar mezra civarında sürekli hale gelen askeri operasyonlar, silahlı çatışmalar ve askerlerin mezrada artan baskıları nedeniyle başka yerlere göç etmişti. Bu nedenle mezrada sadece Işık ve Serin aileleri kalmaya devam ediyordu. 23-24 Eylül 1994 tarihinde başlayan operasyonlar sırasında Mirik'e giriş çıkışlar yasaklandı, köy muhtarı da dâhil kimsenin köye girmesine izin verilmedi" denildi.

Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Dağ Komando Komutanlığı'na bağlı askerlerin mezraya baskın düzenlediği belirtilen açıklama şöyle devam etti: "Mezrada bulunan evler, bağ ve bahçeler bombalandı, yakıldı. Askerler daha sonra her iki aileden 63 yaşındaki Hıdır IŞIK, 31 yaşındaki Hatun IŞIK, 22 yaşındaki Yeter IŞIK, 29 yaşındaki Elif IŞIK, 37 yaşındaki Düzali SERİN, 34 yaşındaki Gülizar SERİN ve üç yaşındaki Dilek SERİN'i gözaltına aldı. Bu kişilerden bir daha haber alınamadı.

Onları soran köylülere Mirik'ten sorumlu olan Gökçek Jandarma Karakolu ‘onları biz de görmedik' yanıtını verdi. Olay tarihinde asker olan ve olaydan bir-iki gün sonra Dersim'e dönen Işık ailesinin büyük oğlu Ali IŞIK, kendisine yapılan tüm uyarılara rağmen Mirik'e yakınlarını aramaya gitti. Ve bir daha Ali Işık'tan da haber alınamadı.

Öldürülen ve kaybolanların yakınları tarafından TBMM İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu'na yapılan başvuru üzerine Olağanüstü Hal Bölge Valiliği tarafından komisyona gönderilen yazıda, 21-26 Eylül 1994 tarihleri arasında Mirikmezrası Kutu deresi bölgesinde düzenlenen operasyonda, 2 güvenlik görevlisinin ve 18 örgüt militanın öldüğü, operasyon sırasında Mirîk mezrasında kimsenin bulunmadığı, Işık ve Serin ailelerinin güvenlik güçleri ile muhatap olmadıkları, 35 kilometre genişliğindeki operasyon bölgesinde rastlanan 200 kadar başıboş koyunun sonradan sahiplerine iletilmek üzere Gökçek Jandarma Karakolu'na teslim edildiği yanıtı verildi.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu da incelemesini sonlandırdı. Dönemin Komisyon Başkanı Sabri Yavuz tarafından 27 Aralık 1994 günü Süleyman Işık'a gönderilen mektupta ‘kayıp kişiler hakkında herhangi bir bulgunun elde edilemediği... Kutuderesi operasyonunda ağır kayıplar veren örgütün bu iki hane efradını rehin aldıkları ya da ihbar ettikleri düşüncesiyle yanlarında götürdüklerinin değerlendirildiği' bildirildi. Bu tarihten itibaren Mirik olayı, Savcılık, Jandarma ve Emniyetin dosyalarında ‘faili meçhul olay' olarak kaldı; hiçbir ilerleme sağlanmadı ve araştırma durduruldu."

DİYARBAKIR
Kayıp yakınları ile İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" eyleminin 711. haftasında Bağlar ilçesi Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Ellerinde kayıpların fotoğraflarını taşıyan aileler, bu haftaki eylemlerinde 25 Eylül 1997'den bu yana kendilerinden bir daha haber alınamayan Zozan ve Orhan Eren çiftinin hikayesi anlatıldı.

Kayıp çiftin hikayesini İHD Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı Ezgi Sıla Demir okudu: "Zozan, Kulp sağlık ocağında Hemşire olarak çalışmakta, eşi Orhan ise Lice ilçesinde İnfaz Koruma Memuru olarak görev yapıyordu. Olaydan üç hafta önce Zozan Eren, örgüte yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle Diyarbakır Doğum Hastanesi'ne sürgün edilir. Öncesinde Kulp Kaymakamlığı; Zozan Hemşireyi makamına çağırıp kendi isteğinle tayininin buradan aldırmasını ister. Daha sonra kaymakamlıkta görevli olan iki polis, Zozan'a 'Sen örgüte İlaç gönderiyorsun, onun için buradan gitmek zorundasın' der.

Diyarbakır'a tayini çıkan Zozan Eren'in çocukları o esnada Kulp'ta Annesi Pembe Toprak'ın yanında kalıyordu. 24 Eylül 1997'de Zozan Eren annesini arayarak 'Yarın, Orhan ile birlikte Kulp'a çocuklarını alıp Diyarbakır'a döneceğiz' söyler. Ertesi gün yani cuma günü akşama doğru kızı ve damadı gelmeyince, anne Pembe Toprak endişelenmeye başlar. Aynı gece saat 24.00 civarında Orhan'ın çalıştığı Lice'deki hapishanenin başsavcısı telefonla arayarak Orhan ve eşinden bir haber alıp almadığını sorar. Anne Toprak; 'Kızı ve damadından bir haber alamadığını' söyleyerek endişelerini telefonda başsavcı ile paylaşır. Bu telefondan yaklaşık iki saat sonra Orhan'ın iş arkadaşı anne Toprak'ı arar ve Orhan'ın arabasının Lice'ye bağlı Angül Karakolu'nun 50 metre yakınlarında terk edilmiş bir vaziyette bulunduğunu söyleyerek, ailenin gerekli yerlere başvurmasını' tavsiye eder.

Ertesi gün yani cumartesi günü anne Toprak, Kulp Jandarma Karakolu'na başvuruda bulunmak için gider. Karakoldakiler; tatil olduğunu ileri sürerek başvurusunu kabul etmeyip pazartesi günü gelmesini söyler. Pazartesi günü anne Pembe Toprak, Kulp Savcılığına başvurarak durumu izah etmeye çalışır.  Savcı olay mahallindeki karakolu arayarak bilgi almaya çalışır. Karakoldakiler 'Kaçırma olayının gerçekleştiğini, Orhan ve Zozan Eren'in örgüt militanları tarafından kaçırıldığını' bildirir.

Savcı bu bilgiyi anne Pembe Toprak'a iletir ve Karakolu'na gitmesini, akabinde Diyarbakır Valiliği'ne başvurması tavsiyesinde bulunur. Daha sonra anne Pembe Toprak dilekçe ile önce Angül Karakolu'na başvuruda bulunur fakat Karakol Komutanı kendisine 'Çiftin örgüt militanları tarafından kaçırdığını' söyler. Buradan bir netice alamayan anne Toprak, Diyarbakır Valiliğine başvuruda bulunur. Vali, annenin huzurunda Lice ve Kulp Jandarma Karakollarını arar ve çocuklarının PKK militanları tarafından kaçırıldığını kendisine söyler. O tarihten günümüze Zozan ve Orhan Eren'den bir daha haber alınmaz. İç hukuk yollarında bir netice alamayan aile davayı AİHM'e taşır. 21 Şubat 2005 yılında AİHM 'Yaşam hakkı ihlalinden' Türkiye'yi bu davadan mahkum eder."

Açıklamadan sonra kayıp yakınları bir dakikalık oturma eylemi gerçekleştirdi.