27 Eylül 2024 Cuma

'Başka İstanbul yok: Kanal İstanbul'u Türkiye'nin en büyük davasına dönüştürelim'

TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın onayladığı Kanal İstanbul ÇED raporuna 17 Şubat 2020'ye kadar itiraz hakkının olduğunu belirtti ve herkesi itiraz etmeye çağırdı. Projenin açıklanandan daha çok ekonomik yıkıma neden olacağına işaret edilerek, "Tarihe İstanbul için almış olduğumuz sorumluluğu not düşelim" denildi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Kanal İstanbul'a dair Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunu onaylamasına ilişkin Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi'nde basın toplantısı düzenledi.

Basın açıklamasını okuyan TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Genel Sekreteri Cevahir Çelik, Kanal İstanbul projesinin hayata geçirilmesi durumunda oluşacak çevresel ve sosyal tüm detayların bilim ve meslek insanları tarafından ortaya konulduğunu belirtti.

Tepeden inme bir şekilde projenin İstanbullulara dayatıldığına dikkat çeken Çelik, bölge coğrafyasının olumsuz etkileneceğini ifade etti ve buna rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın ÇED raporuna "olumlu" yanıt verdiğini kaydetti.

'AFETE HAZIRLAMAK YERİNE KIRILGAN HALE GETİRMEK SORUMSUZLUKTUR'
Çelik, konuşmasına şöyle devam etti: "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın olumlu bulduğu durum; İstanbul gibi dünya mirası bir şehri büyük bir nüfus baskısı altına sokarak yaşanılmaz bir şehir haline getirmek, şehrin kültürel mirasını zedelemek, şehri koca bir şantiye alanı haline getirerek hafriyat kamyonların inisiyatifine terk etmek, büyük İstanbul depreminin yaklaşmakta olduğu bilimsel gerçeklerle ortaya konulmuşken, şehri böylesine bir afete hazırlamak yerine daha da kırılgan hale getirmek sorumsuzluğudur."

İstanbul'un istatistiki verilerinin kanalın boğazdaki gemi trafiğini azaltmak için yapıldığı iddiasını çürüttüğünü belirten Çelik, şehrin su biriktirme kapasitesinin yüzde 29'unun kanal güzergahında bulunduğunu hatırlattı. Çelik, "Plansız yapılaşma ve plansız projelendirme ile İstanbul'un su varlıkları neredeyse tükenmiştir. Bugün İstanbul, İçme suyunun yüzde 70'ini başka İllerden karşılamak zorunda olan bir şehirdir" dedi.

'BİR ŞEHRİ VE ÜLKEYİ SU OLMADAN YÖNETEMEZSİNİZ'
Çelik, Bakanlığın daha önce onayladığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından 2009'da  düzenlenen İstanbul Çevre Düzeni Raporu'nu 2020 yılına reddettiğini söyledi ve ekledi: "Raporda, küresel iklim değişikliğinin olası etkileri plana dahil edilmiş, yağış rejiminin değişmesi ve kuraklık ile temiz içme suyu temininin güçleşeceği, suya gereksinimin ise artacağı gerçeği plandaki yerini almıştır. Günümüzde tüm bu değerlendirmeler göz ardı edilerek İstanbul halkı büyük bir tehlike altına sokulmuştur. Yöneticilerin sadece ekoloji değil tarih bilgilerini de sorgulamaları gerekmektedir: Bir şehri ve ülkeyi su olmadan yönetemezsiniz."

'İSTANBUL KÜRESEL VE YANDAŞ SERMAYENİN OYUN ALANI HALİNE GELMİŞTİR'
Çelik, Kanal İstanbul'a, 3. Havalimanı ile 3. Köprü projelerinin entegre olduğuna dikkat çekti ve "İstanbul kısa vadeli siyasal ve ekonomik çıkarlarını her türlü yaşamsal değerin üstünde gören küresel ve yandaş sermayenin oyun ve rant alanı haline gelmiştir" diye belirtti.

Projenin stratejik değerlendirmeye tutulmasının ayrı bir tartışma konusu olduğuna dikkat çeken Çevik, "Hiçbir gemiyi kanaldan geçmeye zorlayamayacakları gibi, projenin belirtilen maliyeti de gerçekçi değildir. Kamu kaynakları bu proje ile gereksiz kullanılacak olup üstüne üstlük İstanbul halkı bunun bedelini yaşam alanlarıyla ödeyecektir" diye vurguladı.

'İNSANLAR YERLERİNDEN EDİLECEK'
Projenin sosyolojik etkileri olduğuna işaret eden Çevik, şöyle konuştu: "Yapılaşmaya açılacak olan kanal güzergâhında yaşayan insanlar yerlerinden edilecek, yerlerine 'Kanal Manzaralı' evlerde yaşama imtiyazına sahip kimseler getirilecektir. Kanalla birlikte İstanbul'un kuzeyi ek bir nüfus yoğunluğu altına daha girecek, şehir yönetilebilir olmaktan çıkacaktır."

'TARİHİN EN BÜYÜK DAVASINA DÖNÜŞTÜRELİM'
TMMOB'un projenin yapılmaması gerektiğini ispatlayan yeterlilikte olduğunu söyleyen Çevik, projeye itiraz eden tüm İstanbullulara şu çağrıyı yaptı: “17 Şubat 2020 tarihine kadar Kanal İstanbul Projesi'ne dava açma hakkınız bulunmaktadır. TMMOB, davaya gerekçe oluşturacak tüm bilimsel ve teknik altyapıyı halkın hizmetine sunmaya hazırdır. Gelin binlerce/yüzbinlerce insan bir arada bu davayı Türkiye tarihinin en büyük davasına dönüştürelim, tarihe İstanbul için almış olduğumuz bu yurttaş sorumluluğunu not düşelim. Bir başka İstanbul daha yok!

'TÜRKİYE HALKI DOLANDIRICILIKLA KARŞI KARŞIYA'
Açıklamadan sonra söz alan mimar Mücella Yapıcı 2009 yılından beri projeye dair 3 adet ÇED raporu yayınladığını söyledi ve son rapora resmi rakamlara göre 92 bin kişinin itiraz ettiğini belirtti.

İtirazlara rağmen Bakanlığı'n rapora "olumlu" dediğinin altını çizen Yapıcı, "Raporlar arasında çok fazla bir değişiklik görmüyoruz ama itirazlara göre eklerde bazı değişiklikler yapılmış. En önemli değişiklik depremle alakalı ama bu da yeni yönetmeliğe göre değil önceki deprem yönetmeliğine göre yapılmıştır" dedi.

"Türkiye halkı, dolandırıcılıkla karşı karşıya" diyen Yapıcı, "Bildirimizde belirttiğimiz gibi gelen ÇED'ler bütünleşmiş raporlardır. Yaptığımız bütün itirazlar gizlenmiştir. Yapılacak olanlar bütün coğrafyayı etkileyecektir" ifadelerini kullandı.

Erdoğan'ın 2011 yılında yaptığı bir konuşmayı anımsatan Yapıcı, şunları ifade etti: "Erdoğan, 2011'de Karadeniz ve Marmara arası 45 dakikadır diyerek aslında kanalın nereye yapılacağını söylüyor. Şimdiki raporda aynı şey geçmektedir. Yine kanalın su derinliğinin 25 metre olacak deniliyor. Nereden biliyor. Ama şimdi bu 20'lere inmiş durumda. Ama raporda buna değinmiyor. Yine Erdoğan 3. köprünün buradan geçeceğini söylüyor. Bir havalimanından söz ediyor. Ama bunların hiçbiri ortada yok. 2012'de Afet yasası buna bahane olarak kullanıldı ve riskli yapıları kullanılarak burayı bir rezerv alanı olarak gösterildi. Bu aldatmaca değil de nedir. 3. köprü 1997'de ÇED çıkmasına rağmen planlamalar yapıldı. Bütün odalar olarak ÇED sürecine tabi edilmediğimiz için dava açtık. Haklı bulunduk. Bütün bu tür yatırımların ÇED sürecine tabi tutulması gerekir. 2011'den beri bütün güzergahlar biliniyordu."

'PROJENİN NASIL BİR İNATLAŞMAYLA YAPILMAK İSTENDİĞİNİ ANLAMAK GÜÇ'
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Gerçek, projenin 4 senede bitirilmesinin teknik ve ekonomik olarak mümkün olmadığını vurgulayarak, "21 milyar dolar olarak planlanan maliyet artacak. Böyle bir projenin nasıl bir inatlaşmayla yapılmak istendiğini anlamak güç" şeklinde konuştu.

'ÖNEMLİ OLAN KAZANIN ETKİLERİNİ AZALTMAK'
Emekli Baş Kılavuz Kaptanı Saim Oğuzülgen ise bir yerde ulaşım varsa orada kazanın olmamasının imkansız olduğuna dikkat çekti ve önemli noktanın kazaların çevreye ve topluma yönelik etkilerini azaltmak olduğunu söyledi.

"İstanbul boğazı en emniyetli su yollarından biridir" diyen Oğuzülgen, "Çalışan bir makinenin kaza yapıp yapmayacağını bilemeyiz. Kanal İstanbul'dan geçecek olan gemiler geçince hiçbir sıkıntı olmayacak mı?" diye sordu ve kaza olmama halinin göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade etti.