27 Eylül 2024 Cuma

Antakya 'yeniden inşa' adı altında Sur gibi yok edilecek

Deprem bölgelerinin hızla inşa edilmesinin oldu-bittiye getirilerek ekokırım, kültürkırım, kentkırım oluşacağını kaydeden Polen Ekoloji aktivisti Doç. Dr. Gül Köksal, konut inşası ve kültürel değerlerin yeniden inşası olarak iki türlü imar süreci yaşanacağını söyledi. Meslektaşlarına bu sürecin bir parçası olmaması çağrısı yapan Köksal, "Sistemin varlığını ve işleyişini meşrulaştıran bir sürece dönüşecek. Dolayısıyla çok katmanlı bir suç silsilesi ve sorunsalla karşı karşıyayız" dedi.

Kentlerin yerle bir olduğu depremi fırsata çeviren iktidar bir doğa olayı olan depremi katliama çevirmesinin sorumluluğunu üstlenmezken, bölgede mart ayında konut inşasına başlayacağını duyurdu. Uzmanların ve bilim insanların uyarılarına kulak tıkayan iktidar sermaye ve rant odaklı politikalarında ısrarını sürdürerek kentlerin yıkılmasını fırsata çeviriyor.

Kadim tarihi ve kültürüyle farklı dil, din, kimlik ve inançları bağrında taşıyan Antakya, koruma kararına rağmen yerle bir edilen Sur'un kaderini paylaşma tehdidi altında.

'İKİ TÜR İMAR SÜRECİ OLACAK'
Polen Ekoloji Kolektifi üyesi mimar Doç. Dr. Gül Köksal, iktidarın fırsatçılığını ETHA'ya değerlendirdi. Önümüzdeki günlerde iki tür imar süreci uygulanacağını söyleyen Köksal, "Biri o müthiş yıkımdan sonra gelecek olan kalıcı konut inşası süreci. Diğeri de buradaki kültürel değerlerin, kadim yerleşimlerin biriktirmiş olduğu değerlerin, varlıkların, kimi anıtsal yapıların, mimarlık örnekleri dediğimiz yapıların onarımı diyemeyeceğimiz yeniden inşası olacak. Her ikisinin de aynı bakış açısıyla ele alındığını gözlemliyorum. Şaşırtıcı değil bugüne kadar da böyle oldu" değerlendirmesinde bulundu.

'DİYARBAKIR'DA YAŞANANLARI HATIRLAMAK GEREK'
Depremle birlikte gündeme gelen imar politikasının yeni bir şey gibi sunulduğunu ancak yeni olmadığını söyleyen Köksal, dünya kültürel mimar listesinde olan Diyarbakır'ın Sur ilçesinde yaşananları hatırlattı. Köksal, "Sur'daki savaş yıkımı sonrası yapılan inşa sürecini bize fiili olarak benzer durumu gösteriyor. Bugün herkesin dilinde olan Hatay'da yapılacaklara bakınca Diyarbakır'da yaşananları hatırlamak gerek" dedi.

'126 NOLU KARARNAMEYLE ORMAN KANUNU UYGULANACAK'
Bu sürecin konut mevzusundan ayrı ele alınamayacağını kaydeden Köksal, özellikle deprem bölgesinde ilan edilen OHAL koşullarının fırsata çevrileceğini belirtti. 2016 yılında ilan edilen OHAL'in çok sayıda hukuk dışı uygulamanın gerekçesi yapıldığını hatırlatan Köksal, "OHAL kapsamında çıkarılan 126 nolu kararname halk tabiriyle orman kanunu biçiminde hak, hukuk dinlemeden inşaatların yapılacağını gösteriyor" diye konuştu.

'HALK HÜKÜMETTEN GELEN YENİDEN İNŞAYI KABUL ETMEK ZORUNDA KALACAK'
"Sur'da savaş Hatay'da deprem" diyen Köksal, insanların Sur'da olduğu gibi zorla yerinden edileceğini, Sur'da olduğu gibi hukuki çatışma çıksa da OHAL'e bağlı 126 nolu kararname ile planların askıya çıkmayacağını, insanların itiraz edemeyeceğini, meslek örgütlerinin söz söyleyemeyeceğini, hasar tespitlerinin yapılamayacağını, hak arayışlarında büyük bir sıkıntı yaşanacağını söyledi. Kitlesel bir itiraz olmaması durumunda çaresiz, umutsuz, kısıtlı ekonomik olanaklara sahip insanların önlerine sunulanı kabul etmek zorunda bırakılacağını belirten Köksal, "Daha çok yapısal inşa sürecine bakılıyor. Halbuki bu toplumsal bir sorun, değerleri inşa eden insanların olmadığı, bu insanların rızasının olmadığı, sürecin parçası olmadığı, açık, şeffaf olmayan bir süreç işletilemez" dedi.

'GEREKLİ ETÜT YAPILMADI'
Barınma sorununu çözme iddiasıyla yeni yapılaşma için seçilen yerlere dikkat çeken Köksal, "Hatay'da yıkılmış kent merkezini, kentin kuzey batısına taşıyan yer seçimi söz konusu. Fakat burada herhangi bir zemin etüdü yapılmadan yer seçiliyor, üstüne üstlük seçilen yerler tarım alanı, arkeolojik alan, 3. derece SİT alanı. Herhangi bir imar planı, kadastro planı yapılmamış. Sadece bunun kendisi bile nasıl bir yerleşim biçimi tercih edildiğini ve gelecek için de benzer sorunların olabileceğine işaret ediyor" ifadelerini kullandı.

'İNŞA SÜRECİNDEN SONRA BAŞKA SORUNLAR ORTAYA ÇIKACAK'
Yerleşim inşa edildikten sonra da bambaşka sorunlar ortaya çıkacağına işaret eden Köksal, durumu şöyle açıkladı: "Merkezdeki kişilerin haklarını da çitleyecek, insanları oraya sürecek. Zaten büyük bir kitle hayatını kaybetti. Aynı zamanda da gündelik hayatını ikame etmek için şehri terk etmek zorunda kalan büyük bir nüfus var. Bulunduğu yere sahip çıkacak, geçici şekilde barınacak durumda değil. Öncelikle nitelikli geçici barınma koşulu sağlanması lazım. Kalıcı yapılaşma öncesi kültürel değerlerin tespit çalışması yapılmalı. İnsanların ve bütün canlıların ekosisteme uygun bir şekilde, nitelikli barınma koşullarının nasıl olacağını zaman içinde tartışmamız, koşullarını oluşturmamız gerek. Normal koşullarda, normal bir ülkede normal işleyiş böyle olmalı ama Türkiye'de böyle olmuyor."

'YENİDEN İNŞA ADI ALTINDA MÜTHİŞ BİR ÇİTLEME YAPILACAK'
Koşullar, ilkeler ve ölçütlerin evrensel olduğunun altını çizen Köksal, inşa sürecinin kapitalist üretim ilişkilerinin iki asırdan uzun süredir gerçekleştirdiği emeğin, kültürün, tarihin, ortak değerlerin gasp edilmesine dönüşeceğini vurguladı. Köksal, şöyle devam etti: "Çünkü burada mevzu yıkılmış olanın fiili olarak ayağa kaldırılması değil. Mevzu nitelikli, sağlıklı, eşit, adil bir yaşamın inşa edilmesi. Uzmanların, meslek örgütlerinin ve ilgili herkesin bütün uzmanlık bilgi birikiminin, nitelikli yapılar inşa edilirken, demografik yapıdan sosyal dokuya, ekonomik koşullara kadar bütünlüklü ele aldığı yapılaşma olduğu takdirde doğru bir şeyden söz edebiliriz. Ancak bakanlıkların hareket etme biçimi, hükümetin çıkardığı 126 nolu kararname ile gördüğümüz, yeniden inşa adı altında müthiş bir çitlemenin* yapılacağıdır. Yeni yapıların inşasında, kültürel değerlerin, kadim birikimin üzerinin tamamen kapatılmaya yönelik bir sürecin işletildiğini görüyoruz."

'OHAL BAKANLIĞI GİBİ HAREKET EDİYOR'
"Siyaseti karıştırmayalım" söylemine tepki gösteren Köksal, bu durumun son derece politik olduğunun altını çizdi ve şu ifadeleri kullandı: "Sur'daki gibi oldu-bittiye getirilen bir süreçle karşı karşıya kalacağımız ortada. Bir haftada 5 bin ölçekli plan ve uygulama planları çizildi. Onay mekanizması tek eldeydi zaten. Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı 'OHAL Bakanlığı' gibi bir şeye dönüştü orada. Sadece inşa süreci değil ayın zamanda enkazın kaldırılması, atığın yönetimi konusu da tek elde toplandı. Hak arayışı için enkazların belgelenmesi gerekli, ama kaybedilecek. Kültürel değerlerin kaybının ne olduğunun tespiti için de enkaz gerekiyor. Arkeolojik veriler var, kaydını tutmak mümkün olmayacak. Suç üstüne suç işleniyor."

Kimi meslek insanlarının da bu sürece suç ortaklığı yaptığını, yapacağını söyleyen Köksal, bu durumu "sistem içi onarım" olarak nitelendirerek, "Bu sistemin işleyişini görünmez kılan, meşrulaştıran bir sürece dönüşecek. Dolayısıyla çok katmanlı bir suç silsilesi ve sorunsalla karşı karşıyayız" dedi.

'BAŞKA TÜRLÜ BİR YAŞAM ÖRMELİ VE ÖRGÜTLEMELİYİZ'
Deprem bölgesinde yaşananların önümüzdeki yıllarda başımıza gelecek her türlü doğa olayının kırıma dönüşmesine zemin hazırlayacağına vurgu yapan Köksal, "Bu ekokırım, kültürkırım, kentkırım... Kırım tanımlarını genişletebiliriz. Bütün gücümüzü zarar gören canlılara nitelikli bir yaşam imkanı yaratılmasına vermeliyiz. Burada başımıza gelenlerin politik çerçevesinin farkında olarak başka türlü bir yaşamı örmenin, örgütlemenin koşullarını oluşturmalıyız. Bunun kendisi bizden başka bir güçle olamaz. Süreç bunu bize gösterdi" diye vurguladı.

*Marksist bir ifade olan çitlemeyi Köksal, inşaat odaklı büyüme stratejisi ve inşa sürecinde yapılacak bütün kültürel birikimlerin gasp edilmesi, 126 nolu kararnameyle hukuksal hakların kullanılmasının engellenmesi, süreç hızlı olduğu için geriye dönük takibinin zorlaşması anlamında kullanıyor.