27 Eylül 2024 Cuma

2. İslam ve Sol Çalıştay'ı devam ediyor

2. İslam ve Sol Çalıştay'da İslamcılık ile Müslüman olmanın ayrımına dikkat çekilirken Metin Kayaoğlu, "Kötülüğün cezası kötülüktür diyen Kuran'dan Gandi çıkmasını anlamıyorum" dedi. Polat Alpman ise "Sıradan insanlar metinleri okuyarak inanmaz, teolog değiller" vurgusu yaptı.

2. İslam ve Sol Çalıştayı, ikinci gününde Balat'ta bulunan İnşa Kültürevi'nde gerçekleştirildi. Çalıştaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Hüda Kaya da katıldı.

Oturumdan önce, Kocaeli 1 no'lu F Tipi Hapishanesi'nde siyasi tutsak olan Sami Özbil'in mektubu okundu. Özbil'in mektubundan öne çıkan ifadeler şunlar:

'PEKİ AMA HANGİ İSLAM'
-"Peki ama hangi İslam", şorusunu bir başka yerde tartışmak üzere, İslam ile sosyalizmi bir tutuyor değilim ve böylesi yakıştırmaların aşırı bir öznellik taşıdığına inanıyorum. Farklı iki siyasal, toplumsal inşayı öngören İslam ve sosyalizmi birbirinin kapı komşusu saymak, sanırım daha eşit ve rahat bir etkileşimin önünü açacaktır.

-Türkiye'deki devrim hareketine katıldığımda Politzer'in felsefe notlarındaki iptidailikle cebelleşirken bu nevi kitapların sosyalizm mücadelesine katılımı engellediğini düşündüm. Muhtemelen pek çok genç, 'felsefenin ilk sorusu' uydurmacılığı üzerinden üretilen "İnsan mı tanrıyı yarattı tanrı mı insanı; ilk soru budur" şablonu yüzünden sosyalizmden uzaklaşmakla kalmadı, sosyalizmi din karşıtı olarak etiketledi ve bayraktarlığını "burjuvazinin" yaptığı din karşıtlığı devrimcilere kilitlendi. Türkiye'deki sıralı iktidarların tamamının o bakış açısına teşekkür borcu bulunuyor.

-Nihayet bütün dinler bir çürüme, bozulma ve kaos ortamına zuhur eden tarihsel devrimlerdi. Hz. Muhammed'in devrimi aynı zamanda başarıya ulaşan bir siyasal devrimdir ve döneminde yaşasam onun ordusuna katılır yahut o devrimin fikirlerini topluma taşımaya çalışırdım. Lenin'in bir başka vesileyle söylediği gibi sosyalizm insanlığın geçmiş bütün birikimine açık ve aynı zamanda onu içeren bir siyasal- toplumsal anlayışa sahiptir. Hz. Muhammed'in "Biz kendimizden önceki doğrulan tasdik, eksikleri tamamlamaya geldik" ifadesiyle katıldığım yaklaşım arasında büyük bir örtüşme olduğuna inanıyorum.

-Türkiye'deki sosyalist hareket ise önemli oranda Kemalist modemizmin etkisi altında şekillendi. Elbette Mustafa Suphi'ler yazılarına-seslenişlerine besmeleyle başladı, kişisel düzlemde hassasiyetler hep vardı ancak Kemalizm'i olumlama ve sol Kemalizm ile hısımlık ilişkisi biçimindeki tarihsel eğri kılık kıyafet düzenlemesinden "harf inkılabı"na varasıya kimi düzenlemelerde, sorgulamaksızın, 'kendinde ileri' yan buldu. Durum başörtüsü zulmüne karşı 'Türban" kelimesi üzerinden söz almaya ve tıpkı müstakil bir Kürt özgürlük sorununu inkar etmek için sığınılan "Benim de Kürt arkadaşım var" yüzeyselliği gibi "Benim annem de Türban takıyordu" sıradanlığına vardırıldı.

-Toplumu bölen, uçlaştıran sesler genellikle daha fazla duyulur. Bugün de politik İslamcılıkla onun düşman ikizi "laikçi" solculuğun sesi daha fazla duyuluyor. Bu karşıtlık iki tarafı birden besliyor. Birinin halkın başına devletçi İslamcılığı bela etmeye çalıştığı, diğerinin kesif bir milliyetçiliğe açıldığı kolaylıkla söylenebilir. Yeniden imal edilmiş türev devlet dinciliği ile yeniden imal edilmiş türev devlet milliyetçilikleri içinden geçtiğimiz dönemin başlıca belalarındadır.

-Solcu kelimesinden oldum olası hoşlanmadım zira ben bir solcu değil devrimciyim. Eşitliğin, adaletin, dayanışmanın hâkim olduğu bir ülke ve dünya mücadelesinde yer almanın huzuruyla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ardından, moderatörlüğünü Deniz Bakır'ın yaptığı, Ali Mendillioğlu, İslam Özkan, Metin Kayaoğlu ile Polat Alpman'ın konuşmacı olarak katıldığı "Karşılaşmalar-Yüzleşmeler" başlıklı oturuma geçildi.

'DİN SİLAHINI ONLARIN ELİNE BIRAKIRSAK YAKICI ETKİSİ OLUR'
İlk konuşmayı yapan Ali Mendillioğlu, dinin her yerde egemenliğini ilan ettğini vurguladı ve "Din emekçi sınıfları ne kadar ilgilendiriyorsa, Komünistleri de o kadar ilgilendirmeli" dedi.

İslamiyet'in Türkiye'de mutlak kalıcı etkileri olduğuna işaret eden Mendillioğlu, konuşmasında şunları belirtti: "Bu gerçeği ya egemen sınıflar ya da devrimciler sağlamıştır. Egemenler siyasal İslam'ın toplumu kapsayan ve kucaklayan bir paradigmaya dönüştürmesini sağlarken devrimcilerde yok saydığı için Sünni İslam her türlü gerici odağın haline gelmiştir. İslam'ın sol ile de sağ ile de uyuşan ilkeleri vardır bu onu ne tamamen solcu ne de sağcı yapar. En devrimci kitlelerin en gerici siyasal eğilime angaje olmuştur. Ve buralarda din önemli bir faktör haline geliyor. Böylesi dönemlerde din silahını onların eline bırakırsak yakıcı etkisi çok daha fazla olur."

'SOLDA AVRUPA MERKEZCİ BİR TAVIR GÖRÜYORUZ'
İslam Özkan ise İslam ve sol arasındaki ilişkinin iki hareket içerisinde bilinmediğine dikkat çekerek, "Sola genel olarak baktığımızda Avrupa merkezci bir tavır görüyoruz. Türkiye'deki Marksizm'in belki de en önemli eksikliklerinden biridir. Avrupa merkezciliğini büyük bir sorun olarak görüyorum. Bir Müslüman solcu, bir gerilla liderine önderlik edemez gibi bir Avrupa merkezci bir yaklaşım var" dedi.

'EZİLENLERİ YÖNETEN YAPMAK, FİRAVUNLARI YIKMAK'
Metin Kayaoğlu da Marksistlerin İslam çağında Hz. Muıhammed'in çağ açısından en büyük devrimci olduğunu söylediğini ifade etti ve "Çağ bakımından üretim güçlerinin izin verdiği ölçüde devrim yapmıştır Hz. Muhammed" dedi.

Kayaoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Aydınlanma, çağın üretim güçlerinin izin verdiği sürece devrimcidir. Üretim ilişkilerinin gelişkin olduğu kendi çağımızda 'daha fazla devrimcilik' yapma imkanına kavuştur. Marksistler arasında şu ayrımlarda olur, İslam uygarlığındaki devrimciliği görmezden gelir ve kendilerini aydınlanma katarına bağlarlar. Temel görüş ve tezlerini mantıki süreçlere götürmek için kendilerini de misyoner kılarlar. İslam, aydınlanma ve Marksizm bir zincirdir. Zincirin halkalarının ne olduğu önemli değil 'kurulma' mantıkları aynıdır."

İslam ve sol arasındaki ilişki için "birbirimizi okşama dönemi bitsin" diyen Kayaoğlu, "Gördüğümüz yanlışları 'aynı yolun yoldaşı' olma bilinciyle kazıyalım. Marksistler ve İslamcılar olarak yolumuzdaki engelleri kaldırmada bir olma mantığını arayalım. Yolun sonunda özdeş olamazsak, yaptığımız etkinlik çok kıymetli bir iş değil" şeklinde konuştu.

Kayaoğlu, Kasas 5 Suresi'nde "Ezilenleri devlet, siyaset önderi kılmak istiyoruz" dendiğini aktardı ve ekledi: "Ezilenleri yöneten yapmak, firavunları yıkmaz. Burada bahsi geçen anlam budur.  Bundan dolayı kötülüğün cezası kötülüktür diyen Kuran'dan Gandi çıkmasını anlamıyorum. Buna karşın tabi ki Kuran'da mülkiyetçi olan ve Komünizmle özdeşleşmeyen ayetler de vardır. Biz yüzleşmek için çetin bir şekilde ideolojik mücadele yürütmeliyiz."

'İSLAMCILIĞIN TEK MOTİVASYON KAYNAĞI İKTİDARI ELE GEÇİRMEK'
Polat Alpman, kutsal kitaplardan belirli birtakım ayetleri seçip onlara kıymet biçmenin ya da basit temelde sorgulamanın din eleştirisi olmadığını vurguladı ve "Sıradan insanlar metinleri okuyarak inanmaz, teolog değiller. Toplum kültürünü içselleştirip bir değer sistemi olarak tanırlar" diye belirtti.

Alpman, 19. yüzyıl aydınlanma çağından beri gelen bir din eleştirisi olduğunu söyledi ve şöyle konuştu: "İslamcılık ve Müslümanlık iki ayrı ifade. Kendi halinde yaşayan İslam dünyası batının sömürgecilik güçleriyle karşılaşınca İslamcılık diye bir görüş ortaya çıktı ve buna şüpheyle yaklaşmak gerek. İslamcılık salt sömürgecilikle karşılaşmanın bir ürünü olarak indirgenemez. İslam dünyası içerisinde iktidar mücadelesini atlayan bir okuma olur bu. İslamcılık bir iktidar ideolojisidir. İslamcılığın bir tarih, toplum, siyaset teorisi yok. Kendini, neye ihtiyaç duyarsa ona göre şekillendirir. Tek motivasyon kaynakları iktidarı ele geçirmek ve sonrasında sorunların kendiliğinden çözüleceği hissiyatı içerisindeler. İslamcılık, Müslümanların başına gelmiş en büyük felakettir."

Çalıştayın ikinci günü, "İslam, Kadın ve Sol" ile "Kişisel Tecrübeler" oturumuyla devam edecek.